
Dürtülerimizi kontrol edebilir miyiz: Refleksif ve reflektif tepkiler
Hepimiz duygusal olarak öyle bir noktaya geliriz ki, tamamen içgüdüsel şekilde tepki veririz. Düşünme yoktur, otomatik pilot devreye girer. Zihinsel emniyet kemerimizi takmadan harekete geçeriz ve sonuç çoğu zaman sarsıcı olur. Düşünmeden hareket etmek, ya kendimizi korumaya çalıştığımızda ya da incindiğimizde ortaya çıkan refleksif bir tepkidir. Ama saldırı gerçekten en iyi savunma mıdır? Tepki vermek yerine, eğer tepkimizi düşünerek verirsek, bu türbülansın üstüne çıkıp yumuşak bir iniş sağlayabiliriz.
Wellbeing.com yazarlarından Terapist Marie Rowland kaleme aldığı reflexive vs reflective responses yazısında konuya şu şekilde değiniyor:
Bir doktorun diz kapağımızın altına hafifçe vurup reflekslerimizi test etmesi tanıdık bir sahnedir. Refleksif tepki, kelimenin tam anlamıyla tetiğe dokunur dokunmaz harekete geçen bir tepkidir. Ne düşünce vardır ne de planlama, sadece yaparsınız. Bu yüzden bu tür tepkilere ‘diz refleksi’ denir. Psikolojide bu durum ‘eylem eğilimi’ olarak adlandırılır. Bu, güçlü bir duyguyla bağlantılı içgüdüsel bir dürtü ya da varsayılan davranıştır. Korku hissinde kaçmak ya da saklanmak, öfke anında ise saldırmak gibi.
Bu başa çıkma mekanizmaları, tehdit altında ya da bunalmış hissettiğimizde devreye girer ve çoğu zaman kötü sonuçlar doğurabilecek tepkilerle sonuçlanır. Duygusal refleks, stres merkezimizden gelen davranışsal bir tepkiyi tetikler. Bu, amigdalanın yönettiği bir ‘savaş, kaç veya don‘ tepkisidir.
Bu tür tepkiler, günlük hayatın içinde başkalarıyla etkileşim halindeyken de ortaya çıkar. Duygular kabarıp tsunami gibi vurduğunda, bilinçli düşünmeyi kenara bırakır, duygularla hareket ederiz. Bunun sonucunda da öfke patlamaları ya da savunmaya geçme gibi beklenmedik durumlar yaşanabilir. Oysa düşünerek, kontrollü bir şekilde tepki verdiğimizde duygularımızı kontrol altında tutabiliriz. Bu kendini düzenleme şekli, refleks tepkimizin yanlış olduğunu değil, reflektif tepkinin bizi anın sıcaklığından kurtararak duygularımızı daha doğru ifade etmemizi sağladığını gösterir.
Hareket mi tepki mi?
Refleksif tepkiler bilinçdışından gelir. Bastırılmış anılar ve duyguların bulunduğu zihin katmanlarına ulaşır. Aynı zamanda korkularımızın ve güvensizliklerimizin tetiklenmeyi beklediği yerdir. Travmalarımız burada saklıdır. Örneğin, savaş gazisi biri bir aracın egzoz patlamasını silah sesi gibi algılayıp kendini yere atabilir.
Benzer şekilde, yoğun baskı altında kaldığımızda ya da beklenmedik kötü bir haber aldığımızda, kendimizi tutamayabilir, istemediğimiz şeyler söyleyebiliriz. Kaç kere anlık tepkilerle hareket ettik, sonra ‘Neden bunu söyledim?’ diye pişman olduk? Şaşkınlıkla ağlayabilir ya da içine kapanabiliriz. Bilinçdışı düşünmez ya da yönetilmez, tamamen doğaldır ve bu yüzden tepkiseldir.
Sorun, bu tür tepkilerin farkındalık veya analiz olmadan yargılara dönüşmesidir. Duygular, her ne kadar iyi göstergeler olsa da baskı altındayken bizi yanıltabilir, hatta yanlış kararlar almamıza neden olabilir.
Reflektif etki
Refleksif tepkilerin aksine, duygusal yansıtma (reflection), amigdala tepkisini devre dışı bırakıp düşünmeyi sağlayan ön kortekse geri dönmeyi hedefler. Bu süreç, bizi üzen şeyin neden bu etkiyi yarattığını anlamak için bir adım geri atmamızı sağlar. Bu, durum üzerinde netlik ve perspektif kazanmamıza olanak tanır. Yani duygusal işleme sürecidir.
Refleks, duygunun ilk anına, fizyolojik tepkiye ve davranışsal sonuca odaklanırken; reflektif yaklaşım düşünerek hareket etmemizi sağlar.
Reflektif olmak, acıyı ya da stresi yaşarken o duygunun farkına varmak ve hemen tepki vermek yerine bunu gözlemlemektir. Duyguyu kabul ederiz ama hemen haklı çıkarmayız. Bunun yerine tepkiyi analiz eder, hangi davranışın en doğrusu olduğunu değerlendiririz. Bu süreç duyguların gerçek olduğunu kabul ederken, zihinsel gücümüzü de devreye sokar.
Anın içinde durmak ve düşünmek kolay değildir. Refleksif olmak doğaldır ama reflektif olmak öğrenilmesi gereken bir beceridir. Bu, tepki verme dürtüsünü gözlemleyip kendini geri çekme yetisidir. Duygularımızı yok saymak değil, onların geçerliliğini sorgulamaktır. Bu her zaman kolay değildir ama pratikle tepkilerimizi daha iyi yönetebiliriz. Amaç, duyguların bizi yönetmeden önce bizim onları yönetebilmemizdir. Aşağıdaki teknikler bu konuda yardımcı olabilir:
Nefes egzersizleri (nefes çalışması)
Tetikleyicileri tanımak
Vücuttaki fiziksel tepkileri fark etmek (içeride yükselen hisler)
Alternatif fiziksel tepkiler geliştirmek: nefes almak, gözleri kapatmak, yumruk sıkmak, mantra tekrarlamak, ortamdan uzaklaşmak.
Zihinsel ve duygusal dengede kalmak
Düşünmek ve hissetmek birlikte yürüyebilir. Bilinçsiz zihinde tepki veririz, bilinçli zihinde hareket ederiz. Bu iki yaklaşım birbirini tamamlayabilir. Refleks, içten gelen tepki ise, reflektif olan düşünülmüş eylemdir. Bu ikisini dengede tutmak bizi bütün yapar.
Hayattaki olayları hem duygusal hem de zihinsel olarak değerlendirmek mümkündür. Bir sanat eserinden ya da bir müzik parçasından etkilenirken aynı zamanda yapısal olarak da değerlendirebiliriz. Yemek programlarındaki jüri üyelerini düşünün; hem tadı hissediyorlar hem de teknik açıdan değerlendiriyorlar. Tat alırken puan veriyorlar.
Refleks zıplamaktır. Reflektif olmak ise zıplamadan önce bakmaktır. Önemli olan refleksi fark edip ardından gevşeyebilmektir.
Kaynak: wellbeing.com
İlginizi çekebilir: Yapılan iş sevilmediği zaman insan vücudunun verdiği tepkiler