Gelisiyorum.com | Blog

KIBRIS SORUNU: KIBRIS BARIŞ HAREKATI, KKTC & BUGÜN

06.06.2025
23
KIBRIS SORUNU: KIBRIS BARIŞ HAREKATI, KKTC & BUGÜN

Tüm diplomatik problemler gibi, Kıbrıs sorunu da sadece bir adanın ikiye bölünmüşlüğünden ibaret olmayan, farklı kesimlerce farklı yorumlanan karmaşık ve çok katmanlı bir düğüm. Bu yazımızda süreci KKTC ziyaretimiz esnasında bize anlatıldığı şekiliyle sizlere aktarıyoruz. Eğer sizin başka bir görüşünüz ya da anınız varsa lütfen yorumlarda paylaşarak daha geniş bir açıdan bakmamıza katkıda bulunun.

Yakın Tarihimizde Kıbrıs ve Türk-Rum Kısımları Arasındaki Tansiyon

300 Yıllık Osmanlı Yönetiminin İngilizlere Geçmesi

Kuzey Kıbrıs’taki Türk ve Rum kısımlarındaki tansiyonu anlayabilmek için tarihte biraz geriye gitmek gerekiyor. Kıbrıs 1570’ten 1878’e kadar ortalama 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan bir ada. 1878’de ise Rusya tehdidi ortaya çıkınca Osmanlı tarafından İngiltere’ye “kiralanıyor” veya bir süreliğine yönetimi devrediliyor. Ancak işler öyle ilerlemiyor; İngiltere 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı resmen ilhak ettiğini dünyaya duyurduktan sonra buradaki Osmanlı hakimiyeti resmen bitiyor. Aradan bir süre geçtikten sonra hem İngiltere’nin egemenliğinin zayıfladığı hem de II. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlık hareketlerinin başladığı bir dönem var. İşte tam da o sıralarda adaya kaos ve kin dolu dönemin tohumları ekiliyor.

Kıbrıslı Rumların Yunanistan İle Birleşme İdeolojisi: Enosis

“Enosis” (Eνωσις) kavramını tarihe meraklıysanız öğrenmiş veya anne-babalarınızdan o dönemleri konuşurken duymuş olabilirsiniz. Kendisi Yunanca’da “birlik” demek. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşme idealinin sloganı. O dönemde Enosis bir ideoloji olarak sokaklarda yayılıyor, Rumların zihinlerinde büyüyor. İdeolojiyi somutlaştırmak için 1951 yılında, komünist AKEL ve aşırı sağcı EOKA örgütleri kuruluyor. Eklemek gerekir ki, EOKA’nın kurucusu ve lideri Yeoryos Grivas Kıbrıs’ın tarihini okurken sık sık karşınıza çıkacak bir isim. Kendisi bombalarla, saldırılarla İngilizleri korkutup adadan kaçıracağını düşündüğü için Yunanistan’dan silah yardımı alıyor ve faaliyetlerine başlıyor. Yani sonraki yıllarda Türklere saldırılarıyla gündeme oturacak olan bu terör örgütleri aslında İngilizleri adadan göndermek amacıyla kurulmuş. Fakat İngilizlerin bu duruma verdiği tepki Grivas’ın beklediğinden daha farklı. Tarihte, farklı kıtalarda sık sık kullandıkları bir taktik: “Böl ve Yönet.”

İngilizlerin “Böl ve Yönet” Stratejisi Türk – Rum Gerilimini Ateşliyor

İngilizler kendi polis kadrolarındaki boşluğu adadaki Türklerle doldurmaya başlıyor. Bu hamleyle Rumların odak noktası artık İngilizler değil, Türkler oluyor. Türk- Rum kısımları arasındaki tansiyonun bu noktada çıkmaya başladığını söyleyebiliyoruz. 1955’te Londra’da bir konferans düzenleniyor. Burada ne Rumlar Türkleri Kıbrıs için bir taraf olarak görüyor ne de Türkiye’nin Kıbrıs gibi bir sorunu var.  İngiltere ise doğal olarak Türkiye’yi destekliyor çünkü Rumları desteklemesi onun adada artık olmaması demek.

Kıbrıs Geriliminin Türkiye’ye Sıçraması

Zamanla Türklere yapılan saldırılar artınca bu sefer Türkler de örgütleniyor, adaya Anadolu’dan silah sevkiyatları başlıyor. Hürriyet Gazetesi’nin “Kıbrıs Türk’tür, Türk Kalacak” başlıkları atmasıyla Kıbrıs’taki çatışma ve katliamlar Türkiye’de bilinir hale gelmeye başlıyor. “Ya Taksim Ya Ölüm” de aynı şekilde halk arasında en çok tekrar edilen sloganlar arasında. Dediğimiz gibi bunun öncesinde Türkiye’nin Kıbrıs’la bir münasebeti yok, Kıbrıs İngilizlerin hakimiyetindeki bir ada olarak görülüyor. Elbette bu mesafeli duruştan, “Ya Taksim Ya Ölüm” haline gelinmesinin de bir sebebi olmalı. Dönemin Kıbrıs Türk Kurumları Federasyon Başkanı Rauf Denktaş bu süreç için şöyle diyor; “Onlar ‘Kıbrıs Yunan’ındır’ iddiasında bulunduğu sürece bizimki de ‘Kıbrıs Türk’tür’ olmalıydı ki, eninde sonunda ortada buluşabilelim.” Belirli bir süre müzakerelerle geçiyor. 1958’de Yunanistan Birleşmiş Milletler’e başvurarak Kıbrıs’ın kendi kaderini tayinini istiyor. Beklentisi adanın çoğunluğunun Rum olduğu gerekçesiyle Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine yol açıp Enosis’i sağlamak.

Kıbrıs İki Toplumlu Federe Bir Devlet Oluyor

İngiltere ve ABD’nin Türkiye’nin yanında durmasına ek olarak Türk Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Averoff’un çabalarıyla iki toplumlu federe bir devlet düşüncesinin temelleri atılıyor. Adanın başkanının hem Enosis’in öncülerinden hem de Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu Makarios, başkan yardımcısının da Rauf Denktaş olduğu bir federasyon düşüncesi… Hem Yunan hem de Türk tarafı bu düşüncede anlaşıyor aslında. Bu uzlaşma, 1960 Zürih ve Londra Anlaşmalarının temelini oluşturuyor oluşturmasına ama maalesef imza için Londra’da masaya oturulduğunda Makarios itiraz ediyor. Dönemin Yunanistan başbakanı Konstandinos Karamanlis çözüm istediği için zorla da olsa Makarios imzayı atmak durumunda kalıyor. Böylece 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs iki toplum tarafından imzalanan anayasayla resmen bağımsız bir devlet oluyor.

Reklam

Kıbrıslı Rumların Diplomatik Çözüm Sürecini Terk Edip Silaha Sarınması

Bu anayasa her iki devlete de eşit hakları tanıyan, bir milletin diğer milleti yönetmesine izin vermeyen bir anayasa oluyor. Hem bu anayasayı hem de Grivas’ın Yunanistan’a geri dönmesinin hayal kırıklığıyla karşılayan Rum kesmi “Akritas Planı” denen planı devreye sokuyor. Akritas Planı için kısaca adadaki Kıbrıs Türklerinin etkisini azaltarak Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirmeyi hedefleyen plan diyebiliriz. Temelinde yine Enosis düşüncesi yatıyor. Bu noktadan sonra kasıtlı olarak Kıbrıslı Türklere zulüm başlıyor. Kanlı Noel ve Küçükkaymaklı Katliamı başta olmak üzere mahallelere, kahvehanelere ve okullara düzenlenen saldırılarla ölü ve yaralı sayısı günden güne artıyor. Artık bu noktada Türkiye’nin müdahalesi devrede. İlk başta gözdağı vermek için birkaç hava uçuşu, ardından şiddeti artan askeri müdahaleler…

Kanlı Noel: Kıbrıslı Rumlar ile Türkler Arasındaki Gerilimin Etnik Çatışmaya Dönüştüğü Trajik Dönüm Noktası

Daha önce de bahsettiğimiz gibi Akritas Planı, Rumların Enosis idealini gerçekleştirmek için uygulamaya soktukları bir plan. Amaç adadaki Türkleri zayıflatmak, yapılan saldırılar göz önünde bulundurulduğunda adadan silmek ve kontrolü sağladıkları Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktı. Kanlı Noel de adı gibi bu planın en acılı ve zalim örneği olarak bilinir. Kıbrıs’ta iki toplum arasındaki travmatik ilişkinin düzeltilmeye çalıştığı anlarda bile zihinlerde canlanan kanlı bir dönüm noktası. Çatışmalar toplamda dört gün dört gece sürüyor. Başlangıcı ise 21 Aralık 1963’te yani Noel gecesine yakın EOKA’cılar tarafından Kıbrıs Türk alayının doktoru Nihat İlhan’ın evinin basılmasıyla oluyor. Yazması zor,  Kanlı Noel’in Küvet Katliamı olarak anılması da bu evinin küvetinde ailenin Nihat Bey’in eşinin ve 3 çocuğunun katledilmesine dayanıyor. Kıbrıs Türkleri bu saldırılara hazırlıksız yakalanıyor, tek yapabildikleri o an Türkiye’den bir destek görmek.

Bu esnada EOKA saldırılarına Nikos Sampson önderliğinde Türklerin fazlaca olduğu ve Türk Mukavemet Teşkilatı’nın da merkezi olan Küçük Kaymaklı köyünde devam ediyor. Buradaki saldırılar ve ölümler sebebiyle Nikos Sampson’a Kıbrıslı Türkler tarafından “Küçük Kaymaklı’nın Kasabı” lakabı da konuyor. Akabinde saldırılar kısa sürede Lefkoşa başta olmak üzere tüm adaya yayılıyor.

Türkiye, Garantör Ülke Olarak Müdahale Etmeyi Ciddi Şekilde Düşünse De, Önce Diplomatik Yollarla Olaylar Soğutulmaya Çalışıldı

Yaşanan gelişmeler Türkiye’nin sessiz kalacağı bir noktada değil, diğer garantör ülkelerle iletişim kurulmaya çalışılıyor fakat ortada ne bir ses var ne de bir seda. Bu noktada Türkiye siyasetinin başında İsmet İnönü’nün olduğunu da belirtelim. Göz korkutmak ve ‘buradayız’ mesajı verebilmek için Kıbrıs’a iki tane uçak yollandıktan hemen sonra Makarios ve İngiltere’den toplantı talebi geliyor. Toplantıdan sonra ilk ateşkes anlaşması imzalanıp üç ülkenin askerlerinden oluşan bir barış gücü oluşturuluyor. “Yeşil hat” bu noktada Kıbrıs’ın tarihine giren bir uygulama. Lefkoşa’yı ikiye ayıran hattın adı. İngiliz general Peter Young tarafından harita üzerine yeşil bir kalemle çizildiği için bu adı almış. Bu hattın çizilmesinden sonra kantonlar oluşturuluyor ve Türkler yeşil hattın ötesine göç ediyor. Bu göçler devam ettikçe de Kıbrıs’ın iki kimlikli problemli ilişkisi derinleşiyor da derinleşiyor.

“Ayşe Tatile Çıksın” İle Başlayan Kıbrıs Barış Harekatı Ve Sonrası

EOKA’nın İyice Radikalleşmesi

Kanlı Noel’den Kıbrıs Barış Harekatı’na uzanan süreç müdahale tehditleri, iki toplumun arasında artan şiddet olayları ve istikrarsız dönemlerle dolu. Fakat işlerin patlak verdiği nokta Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te gerçekleşen bir darbe. Makarios, Küçükkaymaklı’nın baş aktörü Nikos Sampson ve destekçileri tarafından indiriliyor. “E bunların ikisi de EOKA’cı neden birbirlerini indiriyorlar?” diye sorarsanız, burada karşımıza çıkan yeni bir kavram var; EOKA B. EOKA hatırlarsanız Kıbrıs’tan İngilizleri kovmak ve bu şekilde Yunanistan’a bağlanmak üzerine kurulmuştu ve Makarios da önde gelen liderlerindendi. Fakat zamanla kendi içlerinde Makarios’un bu ideale paralel davranmadığı ve yeterince hizmet etmediği düşünülüyor. EOKA’cılar tarafından Kıbrıs’ın federal yapısını-bağımsızlığını reddeden ve tamamen Yunanistan’a bağlanmasını hedefleyen EOKA-B kuruluyor. Kısaca yeni EOKA B eski EOKA’yı deviriyor.

Türkiye 1960 Garanti Anlaşması’na Dayanarak Müdahale Kararı Alır

Bu darbe Türkiye için fazlasıyla tehditkar çünkü iş artık, Kanlı Noel olayları da göz önüne alındığında, Kıbrıs’taki Türk toplumunu kaybetmeye kadar gitmesi demek. Amerika ve İngiltere’nin karşı çıkmasına rağmen hemen o gece düzenlenen bir MGK toplantısında Kıbrıs’a askeri bir müdahale yapılmasına karar veriliyor. Türkiye bu kararı hem garantör ülke olmasına hem de 1960 Garanti Anlaşması’nın 4. maddesine dayanarak alıyor. Madde diyor ki “Mevcut Antlaşma hükümlerinin ihlali halinde, Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık, bu hükümlerin uygulanmasını sağlamak için gerekli beyanlar veya önlemler konusunda birlikte istişare etmeyi taahhüt ederler. Ortak veya uyumlu bir eylem mümkün olmadığı takdirde, üç garanti eden güçten her biri, mevcut antlaşma ile yaratılan durumu yeniden tesis etme amacıyla eylemde bulunma hakkını saklı tutar.”

Denizden Girne’ye Çıkartma, Havadan Lefkoşa’ya İndirme

Ordunun hazırlıksız olması, olası bir savaş ihtimali ve ambargolara rağmen 20 Temmuz 1974’ün sabah saatlerinde Türk askerleri havadan paraşütle Kıbrıs’a iniyor. Bu karar alınmasında etkili olan Türk siyasiler için de bir parantez açalım. O dönem cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, başbakan Bülent Ecevit ve başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan. Denizden Girne’ye çıkartma, havadan Lefkoşa’ya indirme yapılıyor. Fakat hem Rumların verdiği karşılık hem Beşparmak Dağları’nın aşılmasındaki zorluk hem de Amerika ve İngiltere’nin diplomasi önerileriyle harekatın ilk kısmı birkaç gün içinde sonlandırılıyor. Ateşkes ilan ediliyor. 1. Cenevre Konferansı’nda Türkiye’nin elindeki tek kazanç Kıbrıs’taki Türk toplumunun diğerleri tarafından tanınması. Bir hafta sonra 2. Cenevre Konferansı da düzenleniyor. Bu sefer Türk ve Rum liderler de konferansta fakat durum için artık en uygun söz “aynı tas aynı hamam”. Hiçbir çözüm üretilmediğini gören Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş Bülent Ecevit’i arayarak ona harekatın en sembolik sözünü fısıldıyor: “Ayşe Tatile Çıksın.”

“Ayşe Tatile Çıksın”

Ayşe, Turan Güneş’in ODTÜ’de okuyan 19 yaşındaki kızı. Kendisinin üniversitedeki son sınavları bitmiş ve tatil planları yapıyor. Bu esnada Turan Güneş de bakıyor ki ortalık karışık ve olaylar daha da hiddetlenecek, Ayşe’yi tanıdık birileri varsa onlarla birlikte tatile göndereyim ki güvende olsun diye düşünüyor. En son bu konuyu konuşmuşlar. Ardından Bülent Ecevit ve Turan Güneş görüşüyorlar. Bu konferansın bir yere varmayacağı ve ikinci harekatın gerekli olduğu konusunda hemfikirler. Fakat başka ülkelerin kendilerini dinlediklerini düşünüp harekatı başlatmak için gizli bir parola oluşturmaya karar veriyorlar. Turan Güneş’in de aklına kızıyla yaptığı en son konuşma geliyor. En sonunda parola “Ayşe Tatile Çıksın” olup çıkıveriyor.

Sonrasında Yaşananlar

14 Ağustos 1974’te başlayan Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci kısmından sonra yaşananlar arasında adanın fiilen kuzey ve güney olarak ayrılması, iki millet arasında yaşanan nüfus değişimi ve Türkiye’ye yapılan ambargolar var. Daha pek çok olay yaşanıyor tabii fakat kısaca özetlemeye kalktığımızda Kıbrıs Barış Harekatı’nın hem Türkiye hem Yunanistan hem de Doğu Akdeniz için önem arz eden ve dengeleri değiştiren bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliyoruz.

KKTC ve Güney Kıbrıs

1974’te Yunanistan’la birleşmek istemesi ve sonrasında Türkiye’nin askeri müdahalesi ile ada ikiye bölünüyor: Türklerin yoğun olarak yaşadığı kuzey kısmı ve Rum ağırlıklı olan güney kısmı. KKTC kısmını dünyada tanıyan bir ülke yok, hukuken Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlı ve siyasi çekişmeler ardı ardına devam ediyor. Tüm seyahatinizde aslında iç içe bir adada iki tarafı ayıran kapılar görmek garip oluyor. KKTC vatandaşları kapıdan rahatlıkla geçebiliyorlar ama Güney Kıbrıs kimliği olmayanlar veya sonradan vatandaşlık almış Türkler Güney Rum kesimine geçemiyor. Güneyden biri kuzeye alışverişe geçebiliyor mesela, burada sınır denen şey sahiden üzerine düşünülesi.

Yeşil Hat

Barış Harekatı sonrasında ikiye bölünen Lefkoşa’da, ince bir duvarla ayrılmış bir sokağa denk gelebiliyorsunuz. Bir ev KKTC yan evi Güney Kıbrıs. Şehir iki tarafın da başkenti. Tüm adayı bölen ve BM askerlerince korunan yeşil hat Lefkoşa’dan da geçiyor. Bu hat kimi yerlerde özellikle de şehir içinde 3 metreye kadar düşüyor. Yeşil hatta denk gelen ne varsa boşaltılmış. Lefkoşa’nın havalimanı da bu hatta denk gelip kaderine terk edilmiş, zamanında beş yıldızlı olan bir otel de. Şehir içinde Lefkoşa’da bir sınır kapısı var. Schengen vizeniz olsa da buradan geçemiyorsunuz.

Annan Planı ve Sonrası

Annan Planı özünde Kıbrıs’ın 30 yıllık bölünmüşlüğüne bir son vermek amacıyla Birleşmiş Milletler’in o yıllardaki Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanmış bir plan. Amaç Kıbrıs Rum Devleti ile Kıbrıs Türk Devleti olarak iki kurucu devletten oluşan Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti (United Cyprus Republic) adında yeni bir federal devletin kurulması.

İsviçre tipi bir federasyon modelinden oluşan ve toplam beş kez revizyona uğrayan bu planın anayasal zemini biraz incelendiğinde hem Kıbrıs Rum Devleti’nin hem de Kıbrıs Türk Devleti’nin eşit yetkilere sahip olduğu görülüyor. Eşit sayıda temsilciden oluşan bir Senato ve Temsilciler Meclisine ek olarak, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı yardımcısından oluşan bir Başkanlık Konseyi ile yönetilmesi hedeflenmiş. Zamana yayılmış aşamalı bir toprak düzenlemesi, mülkiyetle ilgili kararları verecek özel bir komisyonun kurulması ve kurulacak olan federal cumhuriyetin AB üyesi olarak tam üyeliğe alınması da hedeflenen idealler arasında.

Bu planların uygulanabilmesi için bir referandum yapılmasına karar veriliyor ve bu referandum da Kıbrıs’ın hem Rum hem de Türk tarafında eş zamanlı olarak 24 Nisan 2004’te yapılıyor. Yapılıyor yapılmasına ama iki taraf arasında çıkan sonuçlar arasında neredeyse bir uçurum var. Kıbrıs Türkleri, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti adındaki yeni federal devletin kurulmasına %65 oranında “evet” derken, Kıbrıs Rumları %75 oranında “hayır” diyor. Böylece Kıbrıs’ta barışı sağlamayı hedefleyen Annan Planı, Kıbrıs Türkleri tarafından kabul edilirken Kıbrıs Rumlarının hayır demesi üzerine yürürlüğe giremiyor.

Avrupa Birliği Komisyonu, Annan Planı’nın başarısız olmasını Kıbrıs için büyük bir fırsatın kaçışı olarak görüyor. O dönem Kuzey Kıbrıs’ın bu plana yaklaşımı barışçıl olduğu için AB ve BM tarafından vaatler veriliyor ve deyim yerindeyse ödüllendirilmeye layık görülüyor. Fakat yıllar içinde yaşananlar oldukça farklı ilerliyor. Güney Kıbrıs AB’ye alınırken Kuzey Kıbrıs, verilen sözlerin aksine, ambargolar ve izolasyon politikasıyla baş başa bırakılıyor.

The post KIBRIS SORUNU: KIBRIS BARIŞ HAREKATI, KKTC & BUGÜN appeared first on Biz Evde Yokuz.

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!