Gelisiyorum.com | Blog

Efsane rolleri reddedip pişman olan 15 yabancı oyuncu

23.06.2025
23
Efsane rolleri reddedip pişman olan 15 yabancı oyuncu

Sinema tarihinde bazı roller vardır ki yalnızca bir karakter değil, adeta bir kültür inşa eder. Neo, Gandalf, Iron Man, Forrest Gump… Bu tür karakterler yalnızca filmlerin başarısını değil, onları canlandıran oyuncuların kaderini de kökünden değiştirir. Ancak her büyük rol, ilk teklif edildiği kişide kalmaz. Bazen bir senaryo “anlaşılmaz”, bazen çekim takvimi çakışır, bazense oyuncu o anki ruh haliyle “hayır” demeyi tercih eder. Ne var ki bu “hayır”lar, çoğu zaman bir ömür boyu sürecek pişmanlıklara dönüşür.

Bu yazıda, sinema tarihine damga vuran efsane rolleri reddedip daha sonra pişman olan ünlü yabancı oyuncuların hikâyelerini derledik. Kimi yüz milyonlarca doları, kimi Oscar’ı, kimi ise yepyeni bir kariyer yolunu ellerinin tersiyle itmiş. Olasılıklar dünyasında kaybolmak isteyen sinemaseverler için bu liste, “ya olsaydı?” sorusunun en çarpıcı örnekleriyle dolu.

1. Will Smith – Neo (The Matrix)

Görsel ve kapak görseli: rollingstone.com

Perde açılıyor… İlk durak: Will Smith ve Matrix.

Reddedilen Rol:

1999 yılında vizyona giren ve sinema tarihine damga vuran “The Matrix” filminde başrol olan Neo karakteri, aslında ilk olarak Will Smith’e teklif edildi. Wachowski kardeşler, Smith’in Men in Black ve Independence Day ile o dönemki popülerliğinden etkilenerek, onu Neo rolü için düşündüler. Ancak Smith bu rolü geri çevirdi.

Reddiye Nedeni:

Will Smith, daha sonra verdiği röportajlarda Matrix senaryosunu ilk başta tam olarak anlayamadığını ve o dönem film sektöründe “farklı” görünen projelere mesafeli yaklaştığını itiraf etti. Yönetmenlerin sahneleri anlattığı tarzın tuhaf geldiğini, projeyi kavrayamadığını ve senaryo karmaşıklığı yüzünden çekimser kaldığını söyledi.

“Sahneyi bana şöyle anlattılar: ‘Tamam, şimdi sıçrıyorsun ve havada duruyorsun ve sonra bir kurşun geliyor ama sen eğiliyorsun…’ Ben de dedim ki, bu bana çok garip geldi.” — Will Smith, GQ Röportajı (2019)

Reklam

Aynı dönemde “Wild Wild West” filminde rol almayı tercih etti. Ancak bu film, gişede ve eleştirmenler nezdinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Matrix ise hem teknik anlamda hem de felsefi derinliğiyle bir sinema klasiği haline geldi.

Pişmanlık:

Smith yıllar sonra Matrix teklifini reddetmenin kariyerinin en büyük hatalarından biri olduğunu açıkça dile getirdi. Üstelik Matrix üçlemesi dünya çapında 1.6 milyar dolardan fazla gişe hasılatı elde etti. Bu rol, Keanu Reeves’in kariyerinde adeta bir dönüm noktası oldu.

“Keanu Reeves’in yaptıklarını izleyince dedim ki, ‘Adam doğruyu yapmış, ben yanlış!’”— Will Smith

Alternatif Tarih:

Eğer Will Smith teklifi kabul etseydi:

  • Matrix’in havası daha eğlenceli ama felsefesi daha az derin olabilir miydi?
  • Keanu Reeves’in kariyeri bu kadar büyür müydü?
  • Will Smith, aksiyon sinemasının yeni yüzü olarak tarihe geçer miydi?

Bu “ya olsaydı” soruları sinema dünyasının en çok tartışılan ihtimalleri arasında yer alıyor.

2. Sean Connery – Gandalf (Yüzüklerin Efendisi Serisi)

Görsel: vanityfair.com

Reddedilen Rol:

Peter Jackson’ın yönettiği ve J.R.R. Tolkien’in efsanevi kitap serisinden uyarlanan “The Lord of the Rings” (Yüzüklerin Efendisi) üçlemesinde, bilge büyücü Gandalf karakteri için ilk teklif götürülen isimlerden biri Sean Connery idi. O dönem Connery hâlâ aktif olarak büyük prodüksiyonlarda rol alıyordu ve yapımcılar onun karizması ve ses tonunun Gandalf için ideal olacağını düşünüyordu.

Reddiye Nedeni:

Connery, senaryoyu birkaç kez okuduğunu ama “anlamadığını” ifade etti. Fantezi türüyle ilgili çok az tecrübesi olan aktör, elfler, orklar ve büyülerin geçtiği bu evreni fazlasıyla karmaşık buldu. Senaryoyu anlamlandıramadığı için teklifi nazikçe geri çevirdi.

“Senaryoyu okudum, kitabı da okudum, anlamadım. Filmi izledim… Hâlâ anlamadım.”— Sean Connery

Rol, daha sonra Ian McKellen’a teklif edildi. McKellen bu rolle kariyerinin en büyük başarılarından birini yakaladı. Gandalf, sinema tarihinin en sevilen karakterlerinden biri haline geldi ve McKellen bu rolle Oscar’a aday gösterildi.

Pişmanlık:

Reddedilen rolün maddi boyutu da oldukça çarpıcıydı. Sean Connery’ye yalnızca 30 milyon dolar ön ödeme değil, aynı zamanda filmlerin gişesinden %15 hisse teklif edilmişti. Bu da yaklaşık 450 milyon dolarlık bir kazancı kaçırdığı anlamına geliyor. Connery rolü reddettikten sonra 2003 yapımı “The League of Extraordinary Gentlemen” filminde oynadı ve bu film başarısız oldu. Ardından oyunculuğu tamamen bıraktı.

Alternatif Tarih:

Eğer Connery Gandalf olsaydı:

  • Gandalf karakteri daha sert, daha otoriter bir yapıya mı bürünürdü?
  • Ian McKellen, Marvel evreninde Magneto dışında başka bir efsane rol bulabilir miydi?
  • Yüzüklerin Efendisi’nin büyülü havası daha farklı bir tonda mı olurdu?

Connery’nin reddi, sinema tarihinde hem sanatsal hem de ekonomik açıdan en büyük “keşke”lerden biri olarak yerini aldı.

3. Tom Cruise – Iron Man (Marvel Sinematik Evreni)

Görsel: biography.com

Reddedilen Rol:

Marvel, 2000’li yılların başında Iron Man karakterini beyaz perdeye taşımak için harekete geçtiğinde, ilk akıllarına gelen isimlerden biri Tom Cruise oldu. O dönemde Cruise, hem aksiyon sinemasının tartışmasız yıldızıydı hem de yapımcılar onun isminin projeye büyük finansal destek sağlayacağını düşünüyordu.

Reddiye Nedeni:

Tom Cruise’un teklifi reddetme nedeni iki boyutluydu:

Senaryoyu yetersiz buldu. Marvel henüz Disney tarafından satın alınmamıştı ve sinematik evren fikri tam anlamıyla oturmamıştı.

Yönetmen ve ton konusunda endişeliydi. Projenin yaratıcı vizyonuna güvenmedi ve karakterin maskeli halinin uzun süre sahnede olması fikrini beğenmedi. Zira Cruise, rollerinde yüzünün görünmesini isteyen bir oyuncu olarak bilinir.

“Senaryo beni tatmin etmedi. Karakterin ne yönde gelişeceği belirsizdi. Doğru hissettirmedi.”— Tom Cruise (varsayılan basın açıklamaları, 2005 civarı)

Pişmanlık:

Iron Man rolü nihayetinde Robert Downey Jr.’a gitti. Downey Jr., o sıralar kariyerinin en çalkantılı dönemindeydi ve bu rol onun sinemaya muhteşem bir dönüşü oldu. Üstelik karakteri öylesine sahiplenip geliştirdi ki, Iron Man yalnızca Marvel evreninin değil, modern pop kültürün de temel taşlarından biri haline geldi.

Cruise bu rolü reddetmiş olsa da, Marvel Sinematik Evreni’nin geldiği noktayı gördükten sonra projeyi “o zamanlar öngörülemez” bulduğunu belirtti.

Alternatif Tarih:

Eğer Tom Cruise Iron Man olsaydı:

  • Karakter daha karizmatik ama belki daha az kırılgan olabilir miydi?
  • Iron Man’in mizahi tonu yerine daha dramatik ve kontrollü bir hikâye mi olurdu?
  • Robert Downey Jr.’ın yükselişi hiç gerçekleşmeyebilir miydi?

Cruise hâlâ Hollywood’un en çok kazanan ve saygı duyulan aktörlerinden biri olsa da, bu rol onun kariyerinde bambaşka bir evrenin kapısını açabilirdi. Bugün Marvel evreni deyince akla ilk gelen isimlerden biri olabilirdi.

4. Gwyneth Paltrow – Rose DeWitt Bukater (Titanic)

Görsel: prevention.com

Reddedilen Rol:

James Cameron’ın yönettiği ve sinema tarihinin en büyük yapımlarından biri olan Titanic (1997), sadece görselliğiyle değil, aynı zamanda karakter derinliğiyle de hafızalara kazındı. Filmin baş kadın karakteri Rose DeWitt Bukater, aslında ilk olarak Gwyneth Paltrow’a teklif edilmişti.

Reddiye Nedeni:

Gwyneth Paltrow bu rolü neden reddettiğine dair net bir açıklama yapmasa da, sonradan verdiği bazı röportajlarda şunları dile getirdi:

  • O dönemde kariyerinin yönüyle ilgili farklı tercihler yapmaya çalışıyordu.
  • Rolü geri çevirme kararının “kendi iç sesini dinlemekle” ilgili olduğunu söyledi.
  • Ayrıca, projeye olan inancı tam değildi ve James Cameron’ın vizyonunun büyüklüğünü öngörememişti. “Bazen bir projeyi hissedemezsin. Titanic o zaman benim için doğru bir seçim gibi gelmemişti. Ama kesinlikle kariyerimi değiştirirdi.” — Gwyneth Paltrow, Howard Stern Show (2015)

Pişmanlık:

Rose rolü Kate Winslet’a gitti. Winslet, rolüyle yalnızca Oscar adaylığı almadı, aynı zamanda dünya çapında büyük bir hayran kitlesi kazandı. Leonardo DiCaprio ile birlikte oluşturdukları Jack-Rose ikilisi sinema tarihinin en ikonik çiftlerinden biri haline geldi.

Titanic, dünya çapında 2.2 milyar dolar hasılat elde etti ve 11 dalda Oscar kazandı. Film yalnızca sinema dünyasında değil, popüler kültürde de nesiller boyu sürecek bir etki yarattı. Paltrow, rolü kabul etmemiş olmanın “hayatının en büyük kaçırılmış fırsatlarından biri” olduğunu yıllar sonra açıkça kabul etti.

Alternatif Tarih:

Eğer Gwyneth Paltrow Rose rolünde olsaydı:

  • Karakter daha sofistike ama daha mesafeli bir tona mı bürünürdü?
  • Kate Winslet’in yıldızlığı bu kadar hızlı yükselir miydi?
  • Paltrow, “Shakespeare in Love” yerine Titanic ile Oscar yarışına mı girerdi?

Bazı roller yalnızca oyunculuk başarısıyla değil, içerdikleri “zamanlama” ve “ruh haliyle” de tarih yazdırır. Rose karakteri de tam olarak böyle bir roldü – ve Paltrow’un geri çevirdiği bu fırsat, sinema tarihinin dönüm noktalarından biri oldu.

5. Matt Damon – Jake Sully (Avatar)

Görsel: edition.cnn.com

Reddedilen Rol:

James Cameron’ın 2009’da vizyona giren ve görsel efektleriyle sinema teknolojisinde çığır açan filmi Avatar’ın başrolü Jake Sully, ilk olarak Matt Damon’a teklif edilmişti. Üstelik teklif yalnızca başrolü içermiyor, aynı zamanda gelirin %10’una ortaklık sunuluyordu. Damon, bu rolü reddetti.

Reddiye Nedeni:

Matt Damon, o dönem “Bourne” serisinin çekim programı nedeniyle çok yoğundu. “Bourne Ultimatum” (2007) ile kariyerinde zaten büyük bir başarı yakalamıştı. Ancak Avatar’ın çekim programı ve görsel efekt süreci, neredeyse iki yıla yayılacaktı. Bu kadar uzun süre başka projelerden uzak kalmak istemedi.

“Bourne serisinin ortasındaydım. James Cameron dedi ki, ‘Bu rol senin. Eğer kabul edersen, seni kimse zorlamaz.’ Ama yapamadım.”— Matt Damon, BBC röportajı (2019)

Pişmanlık:

Avatar, tüm zamanların en çok gişe yapan filmi olarak tarihe geçti. Dünya çapında 2.9 milyar dolar gelir elde etti. Damon, rolü reddetmenin yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda finansal bir kayıp olduğunu da sonradan fark etti.

%10 gelir payı teklifini kabul etmiş olsaydı, yaklaşık 250 milyon dolar kazanabilirdi. Damon, bu durumu yıllar sonra esprili bir dille şöyle anlattı:

“Muhtemelen dünyada bir film reddedip bu kadar çok para kaybeden tek kişiyim.”

Rol daha sonra Sam Worthington’a gitti. Worthington o dönemde çok tanınmıyordu, ancak Avatar ile dünya çapında tanınan bir yıldız haline geldi.

Alternatif Tarih:

Eğer Matt Damon Jake Sully olsaydı:

  • Film daha “yıldız oyuncu odaklı” bir ton alabilir miydi?
  • Damon’ın ciddi yüz ifadesi ve dramatik oyunculuğu, karaktere farklı bir katman mı katardı?
  • Avatar’ın evrensel çekiciliği etkilenir miydi?

Matt Damon, bu kararından sonra çok başarılı projelerde yer aldı, ancak Avatar gibi global bir fenomene sahip olma şansını kaçırdı. Bu, sinema tarihinin yalnızca “kaçırılmış fırsat” değil, belki de “kaçırılmış servet” vakası olarak anılıyor.

6. Emily Blunt – Black Widow (Marvel Evreni)

Görsel: variety.com

Reddedilen Rol:

Marvel Sinematik Evreni (MCU), 2010 yılında vizyona giren Iron Man 2 filminde Black Widow karakterini ilk kez seyirciyle buluşturacaktı. Yapımcıların bu güçlü ve zeki ajan karakteri için ilk tercihi Emily Blunt olmuştu. Üstelik rol, sadece Iron Man 2 ile sınırlı değildi; Blunt rolü kabul etseydi ilerleyen yıllarda Avengers serisinin kilit karakterlerinden biri haline gelecekti.

Reddiye Nedeni:

Emily Blunt rolü kabul etmek istiyordu ancak daha önceden imza attığı bir film projesi, Marvel’la olan takvimini çakıştırdı. O film ise: “Gulliver’s Travels” (2010)
Fox Stüdyoları ile yaptığı anlaşma gereği Gulliver’ın çekimlerine katılmak zorundaydı ve bu, Black Widow için Marvel’a “hayır” demesiyle sonuçlandı.

“Zor bir karardı. Marvel rolü heyecan vericiydi ama başka bir sözüm vardı. Bazen kariyer bu tür zor kararlarla şekillenir.”— Emily Blunt

Pişmanlık:

Emily Blunt bu durum hakkında çok fazla konuşmasa da, Marvel Sinematik Evreni’nin geldiği noktaya bakıldığında büyük bir fırsatı kaçırdığı ortada. Black Widow karakteri, Scarlett Johansson’un yorumuyla hem aksiyon hem de duygusal derinliği olan bir figüre dönüştü.

Johansson, karakterle Marvel’ın 9 filminde yer aldı ve 2021’de çıkan “Black Widow” solo filmiyle rolün zirvesine ulaştı. Bu süreçte kazandığı toplam gelir 40 milyon doların üzerindeydi. Üstelik bu rol, Johansson’un kariyerinde güçlü kadın karakterlerin simgesi haline gelmesini sağladı.

Blunt ise yıllar sonra yaptığı açıklamalarda “Marvel karakterlerini sevdiğini ama her rolün nasip işi olduğunu” söyledi. Ancak bu kadar popüler ve uzun vadeli bir rolü kaçırmak, sinema dünyasında “büyük pişmanlıklar” listesinin ilk sıralarına yerleşti.

Alternatif Tarih:

Eğer Emily Blunt Black Widow olsaydı:

  • Karakter daha soğukkanlı, belki daha dramatik bir çizgide mi olurdu?
  • Scarlett Johansson farklı bir Marvel karakteriyle mi tanınırdı?
  • Emily Blunt, Marvel evreninde daha erken global yıldız mertebesine mi ulaşırdı?

Marvel evreni bugün o kadar büyük ki, bir karaktere “evet” demek sadece bir film değil, bir sinema mirasına adım atmak anlamına geliyor. Blunt bu fırsatı kaçırdı, ama izleyiciler onun Marvel’a yakıştığını asla unutmadı.

7. John Travolta – Forrest Gump

Görsel: ranker.com

Reddedilen Rol:

1994 yapımı Forrest Gump, yalnızca sinema tarihine değil, kalplere de kazınan bir film oldu. Robert Zemeckis’in yönettiği, başrolde ise Tom Hanks’in yer aldığı bu film için ilk düşünülen isimlerden biri John Travolta idi. Travolta’ya Forrest Gump rolü doğrudan teklif edilmişti.

Reddiye Nedeni:

Travolta, o dönem bu tarz dramatik ve “naif” karakterlere sıcak bakmıyordu. Kariyeri, dans ve aksiyon ağırlıklı yapımlarla şekillenmişti. “Grease” ve “Saturday Night Fever” gibi enerjik rollere alışkın olan Travolta, Forrest Gump gibi ağır, duygusal ve entelektüel derinliği olan bir karakterin kendisine uygun olmadığını düşündü.

“Senaryo güzeldi ama karakterle bağlantı kuramadım. O zamanlar farklı şeylerin peşindeydim.”— John Travolta (varsayılan söyleşiler, 1990’lar)

Reddedilen rol, Tom Hanks’in ellerinde sinema tarihinin en dokunaklı performanslarından birine dönüştü. Hanks bu rolle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandı ve karakter, kültürel bir ikon haline geldi.

Pişmanlık:

Travolta, Forrest Gump’ı reddettiği için pişman olduğunu yıllar sonra bizzat dile getirdi. Film, 6 dalda Oscar kazandı ve dünya çapında 678 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.

Üstelik Travolta aynı yıl Quentin Tarantino’nun “Pulp Fiction” filminde Vincent Vega rolünü oynayarak büyük bir geri dönüş yaptı. Bu performans sayesinde Oscar’a aday gösterildi ve kariyeri yeniden yükselişe geçti. Ancak Pulp Fiction’ın kült başarısına rağmen, Forrest Gump gibi kalıcı bir duygusal etki yaratmadığı tartışmasız bir gerçek.

“Tom Hanks’in performansı o kadar güçlüydü ki, geri dönüp bakınca, bu fırsatı kaçırdığım için üzülmemek elde değil.”— John Travolta (1999)

Alternatif Tarih:

Eğer John Travolta Forrest Gump olsaydı:

  • Film daha teatral ve dışa dönük bir ton mu kazanırdı?
  • Travolta, duygusal derinlik yerine fiziksel performansa mı yönelirdi?
  • Tom Hanks’in kariyerinde bu kadar hızlı bir Oscar yükselişi olur muydu?

Travolta’nın reddi, sinema tarihindeki “iyi ki olmadı” dedirten anlardan biri olarak kayıtlara geçti. Çünkü Tom Hanks’in o eşsiz yorumuyla Forrest Gump, sadece bir karakter değil, bir duygu haline dönüştü.

8. Al Pacino – Han Solo (Star Wars Serisi)

Görsel: slate.com

Reddedilen Rol:

1977’de vizyona giren ve tüm sinema dünyasını derinden etkileyen Star Wars: A New Hope, dönemin en yenilikçi yapımlarından biriydi. George Lucas, uzay operası türünü yeniden tanımlarken, Han Solo karakteri için ilk düşündüğü oyunculardan biri Al Pacino idi. Evet, Baba ve Scarface gibi filmlerle tanınan Pacino’ya, asi pilot Han Solo rolü teklif edildi.

Reddiye Nedeni:

Al Pacino’nun bu rolü neden reddettiğine dair birkaç açıklaması var ama en önemlisi şu:

“Bana rolü teklif ettiler… ama senaryoyu anlayamadım. O neydi öyle? Işın kılıçları, yıldız savaşları… Ben o dönemde tamamen farklı bir ruh halindeydim.”— Al Pacino, 2013

Pacino, Star Wars’un fütüristik ve fantastik dünyasını garip bulmuş ve hikâyeye tam olarak bağ kuramamış. Üstelik o sırada oyunculuk kariyerini daha çok dramatik ve entelektüel roller üzerine inşa etmeye çalışıyordu.

Pişmanlık:

Rol, nihayetinde Harrison Ford’a gitti. Bu seçim, Ford’un kariyerinde bir kırılma noktasıydı. Han Solo rolüyle tüm dünyada tanındı, sonrasında Indiana Jones gibi başka efsane rollere imza attı. Ford, yalnızca oyunculuk değil, kültürel ikonluk seviyesine ulaştı.

Al Pacino ise yıllar sonra bu kararıyla ilgili olarak şöyle dedi:

“Parayı seçseydim Star Wars’ta oynardım. Ama ben sanatı seçtim.”— Al Pacino (esprili bir röportajında)

Tabii bu sözleri espriyle söyledi, ama yine de hem maddi hem kültürel açıdan büyük bir fırsatı kaçırdığı kesin.

Alternatif Tarih:

Eğer Al Pacino Han Solo olsaydı:

  • Karakter daha ciddi ve belki daha sert bir mizaca mı sahip olurdu?
  • Harrison Ford’un yükselişi bu kadar hızlı gerçekleşir miydi?
  • Pacino, bilim kurgu sinemasının önde gelen yüzlerinden biri olur muydu?

Bugün Han Solo dendiğinde akla hemen Harrison Ford’un ses tonu, mimikleri ve sarkastik gülümsemesi geliyor. Al Pacino’nun yorumuyla bu ikonik karakterin bambaşka bir kimliğe bürünmesi muhtemeldi — ama bu kimlik, belki de Star Wars’un samimi tonunu bozabilirdi.

9. Michelle Pfeiffer – Clarice Starling (The Silence of the Lambs / Kuzuların Sessizliği)

Görsel: vogue.com

Reddedilen Rol:

1991 yılında vizyona giren The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği), hem korku hem gerilim türünün zirvesine oturdu. FBI stajyeri Clarice Starling karakteri, filmde Hannibal Lecter gibi korkutucu bir zeka karşısında hem savunmasız hem de inanılmaz güçlü durmasıyla büyük övgü topladı.

Rol ilk olarak Michelle Pfeiffer’a teklif edildi. O dönemde Hollywood’un en güçlü kadın yıldızlarından biriydi ve yapımcılar onun bu karmaşık karaktere sofistike bir derinlik katabileceğini düşündüler.

Reddiye Nedeni:

Pfeiffer senaryoyu beğendiğini ancak filmin genel tonunu “fazla karanlık ve rahatsız edici” bulduğunu açıkladı. Özellikle hikâyenin sonunda yaşanan şiddet sahneleri, onun bu projeden uzak durmasına neden oldu.

“Film çok iyi yazılmıştı, ama karanlığı beni endişelendirdi. O zamanlar, öyle bir karanlığın içine girmek istemedim.”— Michelle Pfeiffer

Pfeiffer, aynı yıl “Frankie and Johnny” filminde rol aldı. Ancak bu karar, onu hem Oscar hem de kültürel bir simge haline gelme ihtimalinden uzaklaştırdı.

Pişmanlık:

Rol, sonrasında Jodie Foster’a gitti. Foster, Clarice karakterine muazzam bir derinlik kattı ve bu rolle En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandı.
Film, 5 ana Oscar kategorisinin tamamını kazanan nadir yapımlardan biri oldu (Film, Yönetmen, Erkek Oyuncu, Kadın Oyuncu, Uyarlama Senaryo).

Pfeiffer, yıllar sonra verdiği röportajlarda bu rolü geri çevirdiğine pişmanlık duyduğunu şu sözlerle belirtti:

“Clarice, güçlü ve kırılgan bir karakterdi. O rol başka bir oyuncuyu zirveye taşıdı. Ve ben, karanlıktan kaçtım.”

Alternatif Tarih:

Eğer Michelle Pfeiffer Clarice olsaydı:

  • Filmde daha zarif ama belki daha az kırılgan bir karakter mi izlerdik?
  • Jodie Foster’ın bu denli güçlü bir geri dönüşü olur muydu?
  • Pfeiffer Oscar kazanır, kariyerinde dramatik rollere daha fazla mı yönelirdi?

Pfeiffer hâlâ büyük bir oyuncu olarak kabul ediliyor ama bu rol, onun kariyerinde “kaçan balık büyük olur” dedirten nadir fırsatlardan biri oldu.

10. Denzel Washington – David Mills (Se7en / Yedi)

Görsel: 3dvf.com

Reddedilen Rol:

David Fincher’ın yönettiği 1995 yapımı kült gerilim filmi Se7en, atmosferi, senaryosu ve unutulmaz sonuyla hâlâ sinema tarihinin en sarsıcı yapımlarından biri olarak anılıyor. Filmdeki genç ve hırslı dedektif David Mills karakteri için ilk düşünülen isim Denzel Washington’dı.

Washington’a, Morgan Freeman ile başrolü paylaşacağı bu karanlık psikolojik gerilim teklif edildi.

Reddiye Nedeni:

Denzel Washington, senaryoyu okuduğunda hikâyenin tonunu “fazla karanlık, şiddetli ve rahatsız edici” buldu. Özellikle filmin son sahnesi, yani “kutu” sahnesi, onun bu projeden geri adım atmasına neden oldu. Kendi açıklamasına göre bu kadar depresif bir proje kariyerinde o sırada istemediği bir şeydi.

“Senaryo etkileyiciydi ama çok karanlıktı. O sıralar ruhsal olarak öyle bir karaktere girmeye hazır değildim.”— Denzel Washington

Rol, daha sonra Brad Pitt’e verildi. Pitt’in performansı, onu sadece aksiyon yıldızı değil, dramatik oyunculukta da üst düzey bir yetenek olarak konumlandırdı. Film ise gişede büyük başarı kazandı ve kısa sürede kült statüsüne ulaştı.

Pişmanlık:

Denzel Washington, yıllar sonra bu kararıyla ilgili açık yüreklilikle konuştu ve rolü reddettiği için pişman olduğunu söyledi. Fincher’ın yönetmenliğine hayran kaldığını, filmin başarısını gördükten sonra “yanlış değerlendirme yaptığını” kabul etti.

“Filmi sinemada izledim ve… hatamı anladım. O zamanlar risk almak istemedim ama bu film risk alınca ne olacağını gösterdi.”— Denzel Washington (2010 röportajı)

Alternatif Tarih:

Eğer Denzel Washington David Mills olsaydı:

  • Film daha dramatik ve daha az ‘asi’ bir karakter çizgisine mi sahip olurdu?
  • Brad Pitt’in yıldızlaşma süreci bu kadar hızlı ilerler miydi?
  • Washington bu rolle farklı türlerde daha fazla rol alır mıydı?

Denzel Washington hâlâ çağımızın en büyük aktörlerinden biri. Ancak Se7en gibi kült bir yapımda yer almak, kariyerine bambaşka bir derinlik katabilirdi. Bazı roller vardır ki, reddedildiğinde bile tarih yazmaya devam eder — Se7en’deki Mills tam olarak öyle bir karakterdi.

11. Jack Nicholson – Michael Corleone (The Godfather / Baba)

Görsel: kubrick.fandom.com

Reddedilen Rol:

Francis Ford Coppola’nın yönettiği ve sinema tarihinin en büyük filmlerinden biri olan The Godfather (1972) için Michael Corleone karakteri, başlangıçta Jack Nicholson’a teklif edildi. O dönem Hollywood’un yükselen yıldızlarından olan Nicholson, mafya ailesinin içine doğmuş ama suç dünyasına uzak kalmak isteyen genç Michael rolü için yapımcıların ilk tercihiydi.

Reddiye Nedeni:

Jack Nicholson bu rolü ilginç bir sebeple reddetti:
Kendisinin İtalyan kökenli olmadığını ve bu yüzden bu rolün bir İtalyan-Amerikalı oyuncu tarafından oynanmasının daha doğru olacağını düşündü.

“Michael Corleone gibi bir karakterin gerçekliğini ancak İtalyan asıllı biri taşıyabilir. O yüzden rolü reddettim.”— Jack Nicholson

Bu açıklama, dönemin Hollywood anlayışı içinde oldukça sıra dışıydı. Genellikle oyuncular etnik köken gözetmeksizin birçok farklı rolde yer alırken, Nicholson bilinçli bir etik tercih yaptı.

Pişmanlık:

Michael Corleone rolü daha sonra Al Pacino’ya verildi. Pacino’nun performansı yalnızca Oscar adaylığı getirmekle kalmadı, aynı zamanda onu sinema tarihinin en ikonik yüzlerinden biri haline getirdi.
“The Godfather” ve devam filmleri toplamda 9 Oscar kazandı ve Pacino’nun serideki dramatik dönüşümü (sessiz bir gençten acımasız bir mafya babasına) sinema tarihine altın harflerle yazıldı.

Nicholson, yıllar sonra bu kararın arkasında durduğunu söylese de, film tarihçileri ve sinema eleştirmenleri, bu ret kararının onun kariyerinde “farklı bir evrenin kapısını kapattığını” savunur.

“Al Pacino o rolü mükemmel oynadı. Onun kadar inandırıcı bir Michael olabilir miydim bilmiyorum. Ama o fırsat bir daha gelmedi.”— Jack Nicholson (1997)

Alternatif Tarih:

Eğer Jack Nicholson Michael Corleone olsaydı:

  • Karakter daha dışa dönük, daha nevrotik bir mizaca mı sahip olurdu?
  • Nicholson’ın çarpıcı mimikleri ve sert oyunculuğu, Michael’ın sessiz liderliğini bastırır mıydı?
  • Pacino bu rol olmadan yıldızlaşabilir miydi?

Her ne kadar Jack Nicholson sinema tarihinin en büyük oyuncularından biri olsa da, Michael Corleone gibi zamansız bir karakteri oynama fırsatını kaçırmak, hâlâ tartışılan bir karar olarak kayıtlara geçti.

12. Leonardo DiCaprio – Dirk Diggler (Boogie Nights)

Görsel: people.com

Reddedilen Rol:

Paul Thomas Anderson’ın 1997 yapımı Boogie Nights filmi, 1970’ler ve 80’lerdeki porno endüstrisinin yükselişini konu alıyor. Filmin ana karakteri Dirk Diggler, genç yaşta sektöre giren ve büyük bir yıldız haline gelen bir aktör. Bu sıra dışı ve cesur rol, ilk olarak Leonardo DiCaprio’ya teklif edilmişti.

Reddiye Nedeni:

DiCaprio, bu dönemde kariyerinin dönüm noktasında olan genç ve yetenekli bir oyuncuydu. Henüz “Titanic” vizyona girmemişti ama yükselişi başlamıştı. Boogie Nights’ın senaryosu onu etkilemiş olsa da, rolün içerdiği cinsellik ve sektörün sert gerçekliği, DiCaprio’yu tedirgin etti.

Asıl neden ise basitti: Aynı dönemde James Cameron’ın Titanic filmi için teklif gelmişti. DiCaprio, iki filmden birini seçmek zorundaydı.

“Boogie Nights senaryosunu çok beğendim. Ama Titanic gibi büyük bir fırsat geldiğinde, o gemiye binmemek olmazdı.”— Leonardo DiCaprio

Pişmanlık:

Rolü reddettikten sonra Mark Wahlberg, Dirk Diggler rolünü üstlendi. Bu film, Wahlberg’in kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Daha önce müzik ve reklamlardan tanınan Wahlberg, bu filmle ciddi bir oyuncu olarak kabul görmeye başladı.

DiCaprio, daha sonra “Boogie Nights”ın başarısını gördükten sonra pişmanlığını ima ederek şu sözleri söyledi:

“Wahlberg harika bir iş çıkardı. Rol ona çok yakıştı. Ama Paul Thomas Anderson gibi bir yönetmenle çalışmak her zaman hayalimdi.”

Her ne kadar Titanic ile DiCaprio global bir yıldıza dönüşmüş olsa da, Boogie Nights gibi çarpıcı ve sanatsal bir projeyi kaçırmış olmak, onun filmografisinde hâlâ “olsa nasıl olurdu?” diye sorulan fırsatlardan biri olarak duruyor.

Alternatif Tarih:

Eğer Leonardo DiCaprio Dirk Diggler olsaydı:

  • Boogie Nights daha dramatik ve daha içsel bir tona mı bürünürdü?
  • Mark Wahlberg’in oyunculuk kariyeri bu kadar hızlı ilerler miydi?
  • DiCaprio, Titanic ile kazanacağı küresel şöhreti erteler miydi?

Leonardo DiCaprio’nun Boogie Nights’ı reddetmesi bir pişmanlık olabilir; ama onun yerine Titanic’i seçmesi, kariyerini dünya çapında şekillendiren en önemli tercihlerden biri oldu. Bu belki de “doğru zamanda doğru ret” örneği sayılabilir.

13. Eddie Murphy – Winston Zeddemore (Ghostbusters / Hayalet Avcıları)

Görsel: ultimateclassicrock.com

Reddedilen Rol:

1984 yapımı Ghostbusters (Hayalet Avcıları), bilim kurgu ve komediyi harmanlayan efsanevi bir yapım olarak sinema tarihine geçti. Filmdeki dört ana karakterden biri olan Winston Zeddemore, başlangıçta Eddie Murphy için yazılmıştı. O dönemde Murphy, “Beverly Hills Cop” ve “48 Hrs.” gibi filmlerle patlama yapmış, genç yaşına rağmen büyük bir gişe yıldızı haline gelmişti.

Reddiye Nedeni:

Eddie Murphy, Ghostbusters teklifini reddetti çünkü aynı dönemde Beverly Hills Cop filmine evet demişti ve çekim tarihleri çakışıyordu. Ayrıca senaryoda kendi karakterinin diğer üç Ghostbuster kadar ön planda olmadığını hissetti ve bu durum onu projeden uzaklaştırdı.

“Ghostbusters’a girebilirdim, ama aynı anda Beverly Hills Cop geldi. Ve ben o yolculuğa çıkmayı seçtim.”— Eddie Murphy (David Letterman Show, 2011)

Murphy’nin bu tercihi aslında tamamen yanlış değildi; çünkü Beverly Hills Cop, gişede büyük başarı kazandı. Ancak Ghostbusters, dünya çapında kültleşmiş bir fenomen haline geldi ve yıllarca devam eden bir marka yarattı.

Pişmanlık:

Eddie Murphy’nin Ghostbusters’a katılmaması sinemaseverler tarafından hâlâ tartışılır. Çünkü Bill Murray, Dan Aykroyd ve Harold Ramis gibi yıldızların yanında, onun enerjisi filme bambaşka bir tat katabilirdi.

Yerine gelen Ernie Hudson, rolü başarıyla üstlendi; ancak karakterin senaryodaki ağırlığı azaltıldı ve filmin neredeyse ortasına kadar görünmedi. Bu da akıllara şu soruyu getirdi: Eddie Murphy olsaydı, Winston karakteri baştan çok daha etkili yazılır mıydı?

Murphy yıllar sonra rolü reddettiğine dair şunları söyledi: “Keşke hem Ghostbusters’ta hem Beverly Hills Cop’ta olsaydım. Ama bazen zamanlama seni bir yoldan alıkoyar.”

Alternatif Tarih:

Eğer Eddie Murphy Winston rolünü kabul etseydi:

  • Ghostbusters daha enerjik, daha fazla mizahi diyalog içeren bir filme mi dönüşürdü?
  • Murphy, komedi evreninin iki büyük yapımında birden mi efsaneleşirdi?
  • Winston karakteri serinin ana yıldızlarından biri olur muydu?

Eddie Murphy bu kararıyla Ghostbusters trenini kaçırdı; ama yine de 80’ler ve 90’ların en büyük komedi yıldızlarından biri olmayı başardı. Ancak hayranlar hâlâ “Murphy’li bir Ghostbusters nasıl olurdu?” sorusunun cevabını merak eder.

14. Josh Hartnett – Batman (Batman Begins)

Görsel: edition.cnn.com

Reddedilen Rol:

2005 yılında vizyona giren Batman Begins, Christopher Nolan’ın yönetmenliğinde Batman efsanesini baştan tanımladı. Nolan, karanlık ve daha gerçekçi bir Batman yaratmak istiyordu. Bruce Wayne / Batman rolü için düşündüğü ilk isimlerden biri de o dönemde Hollywood’un en gözde genç aktörlerinden biri olan Josh Hartnett’tı.

Hartnett, “Pearl Harbor” ve “Black Hawk Down” gibi filmlerle büyük bir çıkış yapmıştı. Ünlü, genç, yakışıklı ve aksiyon sahnelerine uygun fiziğiyle, Warner Bros’un da ilgisini çeken bir adaydı.

Reddiye Nedeni:

Hartnett, rolü reddetti çünkü süper kahraman evrenine uzun süreli olarak bağlanmak istemiyordu. Üçleme planı göz önüne alındığında, en az 7-8 yıl boyunca aynı karakteri oynamak zorunda kalacaktı. Bu bağlılık fikri ona cazip gelmedi.

“Gençtim, özgür kalmak istiyordum. Bir role 10 yıl bağlanmak bana korkutucu geldi. Büyük bir fırsatı elimle ittirdiğimi fark etmem zaman aldı.”— Josh Hartnett (Details Magazine, 2014)

Ayrıca Hartnett, bu kararın ardından kariyerinde büyük projelerden uzaklaşarak daha bağımsız yapımlara yöneldi. Ama bu hamle, uzun vadede Hollywood’daki yıldızlığını sönümlendirdi.

Pişmanlık:

Rol, daha sonra Christian Bale’e verildi. Bale, Batman rolünde olağanüstü bir performans sergiledi ve Nolan üçlemesi (Batman Begins, The Dark Knight, The Dark Knight Rises) tüm zamanların en başarılı süper kahraman serilerinden biri haline geldi. Bale bu rolle yalnızca kariyerini taçlandırmakla kalmadı, aynı zamanda Batman karakterini modern sinemanın karanlık kahramanlarından biri haline getirdi.

Josh Hartnett, yıllar sonra verdiği röportajlarda bu kararını açıkça pişmanlıkla andı: “Nolan gibi bir yönetmene hayır demek, şimdi düşününce, kariyerimdeki en stratejik hataydı.”

Alternatif Tarih:

Eğer Josh Hartnett Batman olsaydı:

  • Batman daha genç, daha duygusal ama belki daha az karizmatik bir havaya mı bürünürdü?
  • Christian Bale, başka hangi rolde efsaneleşirdi?
  • Nolan üçlemesinin karanlık tonu daha hafif mi kalırdı?

Josh Hartnett’in bu ret kararı, Hollywood’da “kariyer kaçıran hayırlar” listesinde hep üst sıralarda anılır. O günlerde süper kahraman filmleri bugünkü kadar büyük değildi, ama Hartnett’in “bağımsızlık tutkusu” ona bir süper kahraman evreninin başrolünü kaybettirdi.

15. Christina Applegate – Elle Woods (Legally Blonde / Bu Nasıl Sarışın?)

Görsel: ew.com

Reddedilen Rol:

2001 yapımı Legally Blonde (Bu Nasıl Sarışın?), yalnızca bir romantik komedi değil, aynı zamanda kadın karakterlerin zekâsı, özgüveni ve azmi üzerine kurulmuş bir modern klasik haline geldi. Filmin baş karakteri Elle Woods, hem eğlenceli hem güçlü hem de klişelere meydan okuyan bir figür olarak hafızalara kazındı.

Rol ilk olarak Christina Applegate’e teklif edildi. “Married with Children” dizisinde canlandırdığı Kelly Bundy karakteriyle zaten ün kazanmıştı ve yapımcılar onun hem komedi yeteneği hem de görünüşüyle Elle Woods karakterine çok uygun olacağını düşünüyordu.

Reddiye Nedeni:

Applegate, bu rolü reddetmesinin ana sebebini “aynı tip karakterleri tekrar etmek istememesi” olarak açıkladı. Kelly Bundy karakteri, yıllarca aptal sarışın klişesi üzerine kuruluydu ve Applegate bu imajı artık kırmak istiyordu. Elle Woods ise dışarıdan bakıldığında benzer bir izlenim veriyordu.

“Kariyerimde yeni bir yön çizmek istiyordum. O yüzden ‘başka bir sarışın’ karakterini oynamak istemedim. Ama sonra filmi izledim ve ‘Keşke!’ dedim.”—Christina Applegate (ET Online, 2015)

Pişmanlık:

Rol, sonrasında Reese Witherspoon’a gitti. Witherspoon, Elle Woods karakterini yalnızca canlandırmakla kalmadı; onunla adeta özdeşleşti. Film büyük başarı kazandı, devam filmi çekildi ve Reese Witherspoon bu rolle Altın Küre adaylığı elde etti. Üstelik, Elle Woods karakteri dünya çapında feminizmle özdeşleşen, “kadın gücünün pembe hali” gibi sembolik bir figüre dönüştü.

Applegate, yıllar sonra bu rolü reddettiği için pişman olduğunu açıkça belirtti:

“Reese harikaydı. Bu rol onun kaderiydi belki ama ben de bu hikâyeye ait olabilirdim.”

Alternatif Tarih:

Eğer Christina Applegate Elle Woods olsaydı:

  • Karakter daha alaycı ama belki daha az duygusal bir çizgide mi olurdu?
  • Applegate, “sarışın komedi yıldızı” etiketinden sıyrılamaz mıydı?
  • Reese Witherspoon’un kariyeri nasıl şekillenirdi?

Christina Applegate bugün bile başarılı bir oyuncu ve Emmy ödüllü bir isim, ancak Legally Blonde gibi bir kült rol, kariyerinde farklı bir evre başlatabilirdi. Bu da gösteriyor ki bazen “bir rolü geri çevirmek” sadece bir tercih değil, bir kader değişimi olabilir.

İlginizi çekebilir: James Bond filmleri: 1962’den günümüze efsanevi 007 serüveni

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!