
Kendi kendinin ebeveyni olma
Küçükken görme merkezimle ilgili bir problem çıkıyor ve doktor anneme “Başına darbe almamalı!” uyarısında bulunuyor. O günden sonra annem o kadar çok üzerime düşüyor ki başımı, gözümü tüm darbelerden korumaya çalışıyor. 9 aylıkken zatürre geçirdiğimde yaşadığı kaybetme korkusunun üzerine bir de bu eklenince ciddi bir korumaya alıyor.
Sanki tüm bu üstüme düşmelerine inat, yokuş aşağı koşarken ağaca çarparak durmamdan tutun da bisikletten takla atarak asfalta yapışmaya kadar da sakar bir çocukluk geçiriyorum. Ortalama bir çocuğun yapabileceğinden daha fazla nazlanarak büyüyorum. Kahvaltı yapmayı sevmiyor, her sabah taze çorba içmek istiyorum. Annem üşenmeden kalkıp her sabah 6’da çorba hazırlayıp, günün yemeklerini yapıp işe gidiyor. Öğlenci olduğum bir dönem vardı. Okuyan, iyi eğitimli biri olmamı isteyen annem her sabah bakkala gider gazete alırdı. Bu bahsettiğim olay ben 5. sınıftayken falan yaşanıyor. Bulmacalı, magazinli gazetelerden de değil, Türkiye gerçeklerini yansıtan bir gazeteyi seçip alıyordu.
Şimdi geriye baktığımda ben kendime bu kadar özen göstermeyi bilmezken bunu bana annem öğretmek için elinden ne geliyorsa yapmıştı. Tüm bunların yanında en büyük şansım annemin en yakın arkadaşım olmasıydı. Annemin bilmediği bir sırrım olmadı, gerek duymadım çünkü beni yargılamadan dinledi. Nasihat etmesi gereken yerde nasihat etti ama hep bana ve sözüme güvendi. Bu da ona yalan söylemeden bir yaşam sürmemi sağladı. Peki ya bizler kendimize ne kadar dürüstüz? Kendimize ne kadar şefkat gösteriyoruz? Annemizin bizi sevdiği gibi kendimizi koşulsuz şartsız sevebiliyor muyuz? Onun bize baktığı gibi kendimize iyi bakabiliyor muyuz?
“Kendi kendinin ebeveyni olma” sözünü bu günlerde pek çok kez duyuyoruz. Kendimizle olan ilişkimizde kendimize zarar veren şeylere ne kadar sınırlar koyabiliyoruz? Ne kadar sağlıklı bakabiliyoruz kendimize hem fiziksel hem de mental anlamda. Siz, kendinizin bebeği olsanız size alkollü, gazlı içecekleri, işlenmiş gıdaları hadi bir yiyelim diye teklif eder miydiniz? Ya da birisi onun alanına girip alenen ona baskı uygulasa onu uyarır kendini korumasını mı söylerdiniz yoksa onun her geçen gün kendine zarar vermesini mi izlerdiniz? Hataları olduğunda ona, bunun öğrenmenin bir yolu olduğunu mu ya da herşeyi mahvedip rezil olduğunu mu söylerdiniz?
Anneler ve babaların çocuklarına olan sevgisinde genelde bir çıkar yoktur. Kendimizi anne babamızın sevdiği gibi hiçbir şey beklemeden sevebilir miyiz? Hata yaptığında ona ne kadar sakar olduğunu, beceriksizin biri olduğunu mu söylemeliyiz? Yoksa sarılıp acısını mı dindirmeye çalışmalıyız? Kendimizden başka gideceğimiz bir yer yok. Dönüp dolaşıp geleceğimiz mesken bedenimiz, ruhumuz.
Zorlandığımızda, sıkıştığımızda, üzüldüğümüz ya da ağladığımız anlarda kendimize sarılarak kendimizin anne, babası olarak daha fazla şefkat için çaba harcamalıyız hepimiz. Sabahları kalkmaya üşenmeyen, gazeteme kadar alan annemin hatrına kahvaltılarımı daha fazla önemsiyorum artık ben de. Biliyorum ki bana içimdeki anne ve babadan daha iyi kimse bakamaz. Gün sonunda insanın en büyük zararı da yararı da kendine.
Kendimize sarıldığınız nice güzel günlerimiz olsun…
İlginizi çekebilir: Lohusalıkla başa çıkma rehberi