Gelisiyorum.com | Blog

Yaşamınızı ebeveynlerinize borçlu değilsiniz

09.07.2025
26
Yaşamınızı ebeveynlerinize borçlu değilsiniz

Pek çok yerde ve zamanda dışarıdan bakıldığında her şeyi “doğru” yapan insanları görürüz. Başarılı, kibar ve ailelerinde sadıktırlar. Ancak içlerinde bir şeyler eksik gibidir. Taşıdıkları sessiz bir ağırlık vardır ve yaşamları sanki tam olarak kendilerine ait değil gibidir.

Şöyle şeyler söyleyebilirler: “Ailem çok şeyi feda etti, onlara bu başarıyı borçluyum.” veya “Bu yolu ben seçmedim, benim içim seçildi.” Bazen hedefledikleri her şeyi elde etmelerine rağmen şunu itiraf ederler: “Hala boş hissediyorum.”

Feda edilenlerin borcuna anlam vermek

Bunu feda edilenlerin borcu olarak adlandıralım. Bu görünmez baskı, feda ettikleri her şey için ebeveynlerimize geri ödeme baskısıdır ancak bu parayla değil seçimlerimizle ödenir. Özellikle sıfırdan başlayan ailelerde çok görülür ve bunun yanında aileyi kendi önünüze koymanız gereken kültürlerde yaygındır.

Aslında pek çok ailenin hikayesi çok ilgi çekicidir. Sıfırdan başlarlar, ev, kariyer, aile ve bazen ülke ve dil bile en baştan elde edilir. Çok sıkı çalışırlar, ayrımcılık ile karşılaşırlar, yaslarını daha iyi bir gelecek için bastırır ve taşırlar.

Ancak bazen bu feda edilenler sessiz bir mesaj taşırlar: “Feda ettiklerimizi boşa verme, bizi hayal kırıklığına uğratma.”

Bir uzman bu konuda bir anekdot anlatıyor: “30’larında bir kadın kliniğime geldi ve babasının hayallerini gerçekleştirmek için doktor olduğunu söyledi. İşinden nefret etmiyordu ama onu seçmemişti de. Her bir hasta, onun için çok büyük bir duygusal yükün geri ödemesiydi. Minnettarlığı içtendi ancak kendi sesi için pek pay kalmamıştı.

Reklam

Başka bir genç danışan ise teknik işlerde çalışıyordu ve şöyle demişti: “Başka birinin hayatını yaşıyor gibiyim.” Ailesi savaştan kaçmış ve sıfırdan başlamıştı. Umdukları her şeyi başarmıştı: İyi bir iş, dengeli hayat ve unvan. Ancak her sabah mutsuz kalkıyordu. Ailesi ise şöyle diyordu: “Her şeyi senin için yaptık, neden hala mutsuzsun?”

Feda borcu sadece zihinsel bir ağırlık da değildir. Ahlak duygusuna da dokunur. Aileniz her şeyi feda ettiyse, minnettar olmanız gerekmez mi? Minnettar olmak ise altında ezilseniz bile bu yolda devam etmek değil midir?

Pek çok ailede, özellikle de bireyselliğin düşük olduğu ailelerde, bu beklentiler genelde cinsiyetle de şekillenirler. Oğulların erkek olmaları ve ailenin finansal geleceğini taşımaları beklenir. Kızlar ise duygusal bakıcılar, kültür ve dil yorumlayıcıları ve ebeveynlerin tamamlanmamış hayallerinin araçları haline gelirler.

Bu noktada mesele aileleri suçlamak değildir. Pek çok aile sevecen ve güçlüdür, pek çoğumuzun hayal edebileceğinden daha fazla şey çekmiştir. Pek çoğu hale kendi travmasını taşır. Ancak iyi niyetlerden maraz doğabilir.

Sevgi itaate bağlandığında sevgi gibi hissettirmeyebilir. Koşullu hale gelir. Bu koşullu sevgi ise zamanla anksiyete, suçluluk ve depresyona dönüşür.

Bunun adı konulmadığında neler olduğunu çok defa görürüz. Kırklı ve ellili yaşlarındaki pek çok insan hala kendi koşulları altında yaşayamaz. Aileleri artık çok fazla müdahale etmiş olmaktan pişmandırlar ancak bu gidişatı tersine çevirme imkanları yoktur. Sevgi dolu bu aile artık konuşulmayan bir tiksinme ve özlem ortamına dönüşür.

Buradan nereye gitmeli?

Kendinizde bu feda borcunu görüyorsanız, ilk adım bunun adını koymaktır. Bunu sesli söylemek minnettar olmadığınız anlamına gelmez. Sizi dürüst yapar. Ebeveynlerinizi sevebilirsiniz ancak onların hayalleri size ağırlık yapabilir. Vazgeçtikleri şeyleri onurlandırabilir ancak farklı şeyler isteyebilirsiniz. Minnettarlık kendiliğinizi bırakmanızı gerektirmez.

Kendinize şunu sormak da fayda sağlayabilir: Gerçekten özgür olsaydım, neyi seçerdim? Beni yaşatan nedir? Bu sorular özellikle de yıllardır olmanız gerektiğini düşündüğünüz kişi olduysanız korkutucu olabilirler. Ancak temeldirler. Kendi evimize dönmemizi sağlarlar.

Özellikle bu tür ailelerdeki dinamikleri anlayan bir terapist bu alanı size sağlayabilir. Ayrıca günlük tutmak, topluluk sohbetleri ve arkadaşlıklar gibi yerlerde kendiniz olmak güvenlidir.

Bu yazıyı okuyan anne babalara seslenmek gerekirse, sizin rolünüz de önemli denilebilir. Çocuğunuza söyleyebileceğiniz en iyileştirici şey şudur: “Bana yaşamını borçlu değilsin. Seni sevdiğim için fedakarlıklar yaptım, seni kontrol etmek için değil.” Hikayenizi güçlendirici bir ilham için paylaşın, suçluluk yaratmak için değil. Çocuğunuzun kim olduğunu ondan dinleyin, kim olmasını umduğunuzu değil. Bu tür bir sevgi kapıları açar, kapatmaz.

Evet, eski hayallerinizi bırakmak zorlu olabilir. Yas tutmanız gerekebilir. Ancak diğer tarafta çok daha iyi bir şey var. Karşılıklı saygı ve gerçek bağ içeren bir ilişki, sessiz bir baskı ve dile gelmeyen beklentiler değil.

Kültür olarak başarıyı tekrar tanımlamamız gerekiyor. Kariyer, para veya ev sahipliği başarı değildir. Gerçek başarı duygusal sağlıktan, özgürlükten, keyiften ve kendi yaşamınızı seçme özgürlüğünden çıkar.

Feda borcu gerçektir ancak bizi tanımlaması gerekmez. Geçmişe merhametle bakabilir ancak farklı bir gelecek seçebiliriz. Geldiğimiz yeri onurlandırabilir ve kendimize onun ötesinde gelişme izni verebiliriz.

Ve her şey gerçeği söylemekle, kendimize söylemekle, birbirimize söylemekle, nesiller arası söylemekle başlar.

Kaynak: psychologytoday

İlginizi çekebilir: Ailenizin ‘günah keçisi’ siz olabilir misiniz?

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!