
Zayıflama takıntısı ölümcül olabilir
Günümüzde ince görünme isteği özellikle genç bireyler arasında tehlikeli bir boyuta ulaşabiliyor. Bu takıntı bazen öyle bir hal alıyor ki kişi, yemek yemekten kaçınıyor, sürekli tartılıyor ve her geçen gün daha da zayıflıyor. İşte bu durumun adı: Anoreksiya nervoza. Bu bir zayıflama yöntemi değil; ciddi, hayati risk taşıyan bir yeme bozukluğudur.
Belirtiler neler olabilir?
- Aşırı kilo kaybı
- Yemek yeme konusunda katı kurallar
- Aynaya bakınca kendini kilolu görme (bozulmuş beden algısı)
- Sürekli kalori hesabı yapma, tartılma
- Aşırı egzersiz yapma
- Adet düzensizlikleri (kadınlarda)
- Soğuğa tahammülsüzlük, saç dökülmesi, ciltte kuruluk
Her zayıf kişi sağlıklı değildir
Toplumda zayıf olmak genellikle ‘fit’ ya da ‘sağlıklı’ olmakla eşdeğer tutulur. Oysa bazı kişiler, hastalık derecesinde kilo kaybetmiş olabilir. Gözle görülür incelik, bazen çok daha derin bir problemin habercisidir. Bu yüzden yalnızca dış görünüşe bakarak sağlık yorumu yapmak tehlikelidir.
Uzun süreli etkileri nelerdir?
Tedavi edilmediğinde anoreksiya nervoza, kalp ritim bozuklukları, kemik erimesi, kuruluk, beyin fonksiyonlarında yavaşlama gibi ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. İleri vakalarda ölüm riski dahi bulunmaktadır. Bu nedenle ‘’sadece zayıflamak istemek’’ gibi basit bir istekler karıştırılmamalıdır.
Psikolojik boyutu unutulmamalı
Anoreksiya bir ‘yemek’ sorunu değil; aslında özgüven, kontrol duygusu ve baş etme mekanizmalarıyla ilgili çok daha derin bir psikolojik sorundur. Aile içi dinamikler, sosyal medya etkisi, mükemmeliyetçilik gibi faktörler hastalığı tetikleyebilir.
Tedavisi mümkün mü?
Evet, erken tanı ve çok disiplinli bir tedavi yaklaşımı ile anoreksiya nervoza iyileştirilebilir. Diyetisyen, psikolog ve hekim iş birliğiyle yürütülen süreçte hem fiziksel hem de psikolojik iyileşme hedeflenir.
Diyetisyen desteği: Sadece kalori değil, güven kazandırır
Anoreksiya nervoza tedavisinde diyetisyen desteği, yalnızca kilo aldırmaktan ibaret değildir. Bireyin yiyeceklerle kurduğu bozulmuş, ilişkiyi yeniden yapılandırmak, korkularını aşmasına yardımcı olmak, güvenli bir yeme düzeni oluşturmak gerekir. Diyetisyen olarak bizim görevimiz; bireyin ihtiyacına özel, baskıcı olmayan ama yapılandırılmış bir planla ilerlemektir.
Hedef, sadece kilo kazanımı değil, aynı zamanda kişinin yemek yemeyi bir korku değil, yaşamın doğal bir parçası olarak görmesini sağlamak olmalıdır. Anoreksiya hastalarının çoğu için bir dilim ekmek bile büyük bir endişe kaynağı olabilir. Bu nedenle anlayışlı, sabırlı ve empatik bir yaklaşımla, her adımı güvenle atmaları sağlanmalıdır.
Son söz: Her beden değerlidir
Toplum olarak dış görünüşe değil, sağlığa odaklanmalı; genç bireyleri ‘mükemmel vücut’ algısının yıkıcı etkilerinden korumalıyız. Çünkü her beden değerlidir.