
Uyanışın bilincinde bir yolculuk
Leela are you awake ?
Göz alıcı ışıklar tam tepemden birkaç aşina olmadığım yüzlerle birlikte bana bakıyorlardı. Parlak ışık hüzmeleri göz kapaklarımdan içeri girmek için bir yarış halindeydi.
Dünya da ki bütün yaşam enerjisini üzerime çekmeye çalışan bedenim soğuktan uyuşmuştu. Gözlerim ise hiçlik diyarından puslu bir sahneye açılmaya hazırlanıyordu.
Sahnenin ilk repliğiydi süzülen hafifçe kulaklarıma:
“Leela? Are you awake?”
Hintli doktorumun elini yanağıma dokundurduğu o anda çalındı bu söz kulaklarıma .
Aynı elin, beş saattir kafatasımın bir kemiğinin içinde gezindiği düşüncesi, saatler sonra zihnimin kıvrımlarına uğrayacaktı.
Ne garip… Aynı el, bir el hem hayatı hem ölümü taşıyabiliyor.
Ve ne garip bütün zıtlıklar bir ara da mükemmel bir uyum oluşturabiliyor.
Yaşam ve ölüm o gün o sahnenin temasında benim için savaşıyorlardı.
Bedenen yaşamakla gerçekten yaşamak benim için farklı şeyler olmuşlardı. Bu yüzden,
Hangisi kazandı sorusunun cevabı, şuan bunları kaleme alan zihnimin doktorumun sorduğu soruda saklıydı.
Uyanık mıydım?
Ah, sevgili doktorum…
O anda bu soruya felsefi bir yanıt veremeyecek kadar uyanıktım.
Bambaşka bir ülke de yapayalnız -her zaman ki gibi sonuçlarını asla düşünmeden- bütün cahil cesaretimle, fiziksel olarak kemiğimi kazımanıza izin vermiştim.
Gözlerimi açtığım anda inanın bana bir Hollywood filmi sahnesinden fırlamış gibiydiniz. Sadece neden bilmiyorum ama o önlükle bile sizi bir ajana benzettiğimi söylemeliyim. O ellerin neşter yerine silah tutacağı biraz ürkütücü olabilir ama eğleneceğinize eminim.
Hayalperest oluşumdan bahsetmiştim yada etmediysem de zihnime benden çok daha yakın bir yerdeydiniz görmüş olmalısınız zihnim sizin takım elbisenizle meşgulken,
Bedenim ellerime bakıp rüyada olup olmadığımı sorgulamaktaydı.
Rüyada mıyım?
Rüyada olduğunuzu anladıysanız,
İşte bu en sevdiğim. Tebrikler. Harikalar diyarına bir bilet kazandınız.
Ama ben o diyardan çok daha uzak bir yerdeydim.
Normal zamanlarda bile tam yanıtını veremezken, şimdi, eni elli santimetrelik bir ameliyat masasında, keskin ışıkların altında, kesilmiş ve dikilmişken uyanıklığım sorgulanamazdı.
Yıllardır ülke ülke dolaşıyorum. Size anlatmıştım, sevgili doktorum.
Bu yolculukların sadece bir macera dürtüsü olduğunu sanıyordum.
Çocukluk hayallerimi gerçekleştireceğime dair bir inanışım vardı.
Ama şimdi fark ediyorum — ben aslında kendime doğru bir yolculuktayım.
Ve siz, bana soruyorsunuz:
“Leela? Are you awake?”
Şimdi ben size şöyle soruyorum.
Uyurgezer gibi, otomatik yaşamlarımızda, başkalarının ışıkları altında mı sürükleniyoruz?
Yani cevabım şu:
Are we really awake?
Uyanmam gereken şey ne?
Neden böyle hissediyorum?
Burası gerçek mi?
Rüyada mıyım?
Bu sorular bir kenarda dursun.
Bunlara şuan cevap veremem ama şunu söyleyebilirim,
Beni, seni bekleyen biri ya da bir yer yok.
Beni, benden başka çağıran birşey yok.
Hayat şimdi de akıyor. Tam burada.
Sen kendine yaklaşmaya ne kadar istekliysen uyanmana da o kadar az kaldı.
Sen uyanmaya ne kadar yakınsın?
İlginizi çekebilir: İçsel yolculuk: Tutkunun peşinden gitmek