Gelisiyorum.com | Blog

Aylaklık Hakkı

28.04.2023
402
Aylaklık Hakkı

Bütün dinler ve ahlaki öğretiler aylaklığı lanetler. Hristiyanlığın yedi ölümcül günahından birisi de aylaklıktır. Gurur, kıskançlık, oburluk, şehvet, öfke ve hırsla birlikte anılır. Hatta bazı yorumlara göre diğer günahların da müsebbibi aylaklıktır.

Sadece Hristiyanlık değil Müslümanlık da aylaklığı aşağılar ve şeytanın işi kabul eder. İslam öğretisinde aylaklık, hem fiziki hem de zihinsel olarak şeytanın oynadığı bir oyundur. Şeytan, insanları sinsi sinsi tembelliğe sürükleyip uyuşturur ve insanlar da tembelliklerinden ötürü kararlılık gösteremez olup ahlaki değerlerden uzaklaşır. İslamda da tembellik, diğer günahların anasıdır.

Din kökenli olmayan ahlak felsefelerine göre de “çalışmak en büyük erdemdir.” Okullarda hepimize öğretilen birinci ders, en büyük başarıların, yılmadan çalışan insanların olduğudur.

Bundan yirmi asır önce, Suriyeli Syrus’un dediği gibi, “Yuvarlanan taş yosun tutmaz.“

Voltaire, “Çalışmak insanı can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk gibi üç önemli beladan kurtarır.” diyerek çalışmaya övgü yapmıştı.

Hz. Ali, “Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar; tembeller ise kendilerini kötülükten kurtaramazlar.” demişti.

Reklam

Protestanlığa göre, çalışmak ibadettir. Max Weber, kapitalizmin bu bakımdan Protestanlığa çok şey borçlu olduğunu ileri sürmüştü. Weber’e göre, Protestanlığın insanlardan büyük bir çalışkanlık içinde yaşayıp hazdan ve müsriflikten uzak durmalarını beklemesi, Batı toplumlarında sermaye birikiminin ve zenginleşmenin zemini oluşturmuştu.

19.yy.da İngiltere’de uzun çalışma  saatlerine itiraz edenlere Protestanlar, “çalışmanın erkekleri içkiden ve zinadan; çocukları ise yaramazlıktan” alıkoyduğu cevabını veriyorlardı.

Neredeyse bütün manevi ve dünyevi görüşler aylaklığı yerden yere vururken mantık ve matematik alanında çığır açan filozof Bertrand Russel, aylaklık konusunda aykırı fikirlere sahipti. Russel’a göre, aylaklığın bir günah olduğu fikrini zenginler uydurmuştu. Ona göre, çoğunluğunu toprak sahiplerinin oluşturduğu zenginler, kendi çıkarlarına uyduğu için çalışmayı övüyorlardı; aynı nedenle kutsal kitaplara sıkı sıkıya sarılıyorlardı.

Russel, bu öğretilerin aksine, uygarlık için aylaklığın şart olduğunu ileri sürüyordu. Russel’a göre uygarlığı aslında “aylak sınıf“ yaratmıştı. Bu sınıf olmasa insanlığın barbarlıktan kurtulamayacağı aşikârdı; çünkü sanatı geliştiren, bilimsel ilerlemeyi sağlayan, kitaplar yazan, felsefeler ortaya atan, toplumsal ilişkileri inceleyenler aslında hiç durmadan çalışanlar değil, düşünmek ve yaratmak için boş zamanı olan kişilerdi.

Endüstri devrimi öncesi “mesai saatleri” diye bir kavram yoktu. Evlerle atölyeler iç içeydi, zenaatkarlar ne zaman isterlerse işlerine ara verip evlerine geçip dinlenebiliyorlardı.

Endüstri devrimi, Charlie Chaplin filmlerinde alay ettiği gibi “insanlık dışı” çalışma koşullarına sahip olsa da “çalışmanın bir saati olduğu” kavramını getirmişti.

Sanayi sonrası toplum ise esnek çalışma sistemine geçmeyi mümkün kıldı. Bu aslında boş zamana sahip olma ve eğer isterse aylaklık yapabilme hürriyetini daha geniş kitlelere yaymak anlamına geliyordu. Artık aylaklık zengin bir azınlığın elindeki ayrıcalık değildi.

Fakat büyük bir hızla gelişen iletişim teknolojileri, bize çalıştığımız mekanın dışına çıkma özgürlüğü verse de aslında bizi daha çok işe bağlar oldu. Çoğumuz için “iş hayatı” ve “özel hayat” ayrımı ortadan kalktı. Hepimiz özel hayatlarımızda da iş yapar olduk. Tıpkı sanayi dönemi öncesinde olduğu gibi evle işin iç içe geçtiği ve işin hayatımızın her anını kapladığı bir döneme geri döndük.

Nerdeyse hepimiz bir “zamansızlık” kapanı içine hapsolmuş gibiyiz.

Çoğumuz, bırakın uzun öğle yemeklerinin, çay saatlerinin, dostlarla geçirilen sohbet ortamlarının güzelliğini; yeterince uyumanın, geçmiş olsun ya da başsağlığı ziyaretine gitmek gibi en temel “insani görevleri” bile ihmal eden bir dönemin insanları olduk.

Ben çalışmanın erdemine sonuna kadar inanmakla beraber uzun çalışma saatlerine de son derece karşıyım. Bir günün neredeyse tamamını çalışmaya ayırmanın başarı getireceğine inanmıyorum. İnsanın yaptığı işten bir süre uzak kalmasının yani “yaratıcı aylaklığın” daha başarılı olmak için bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Hem yöneticilerin hem bütün çalışanların daha verimli ve yaratıcı olmaları için böyle bir hakka sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Aylaklığı elbette yapmamız gerekenleri yapmama sorumsuzluğu, tembellik ya da üşengeçlik olarak görmemek lazım. Aylaklıktan bahsederken miskin ve mazeretçi olmayı ya da bir şirkette herkes ortak bir amaç için çalışırken kaytarmayı kastetmiyorum.

Ben “yaratıcı aylaklığı”, rutin işlere ara verip her günkü hayatımızın dışına çıkarak bir süre kendi keyfimiz için zaman ayırmak olarak görüyorum. Sorumluluklarımıza keyifli bir mola vermeyi kastediyorum.

Yaratıcı aylaklığın tanımı herkes için farklıdır: Birisi için ofiste işle alakalı olmayan birkaç dergi okumaksa bir diğeri için öğle yemeği sonrası bir sergiye uğramak olabilir.

Yaratıcı fikirlerin biz onları ararken değil, aksine aramayı bırakıp aylaklık yaparken çıkıp gelmesi tesadüf değildir. Bir sorunu çözmek için düşünmek ve çok çalışmak elbette gereklidir. Bilgi ve emek olmadan yaratıcı düşünce de olamaz; ama farklı kavramları bir araya getirmek, birbiriyle ilişkisi olmayan şeyler arasındaki bağlantıları kurmak için yani yaratıcılık için zihnimizin “aylak konuma” geçmesi gerekir.

Aylaklık hakkı

Düşmanlar Roma’ya saldırı planı yaparken savaş üzerine düşünmek yerine Brutus’ün geceleri “aylaklık” yapıp tam bir sükunet içinde kitap okuduğu bilinir. Napoleon Bonaparte’ın en çetin savaş stratejilerini aslında savaş üzerine düşünürken değil, “etrafta boş, boş dolaşırken” geliştirdiği söylenir. (Stratejide Sezgilere Yer Var mı?)

Çalışmayı bırakıp ara vermek bize daha yaratıcı bir bakış açısı sağlar. Birçok nörolojik araştırmanın da ortaya koyduğu gibi ara veren, duran ve zaman zaman boş gibi görünen şeylerle ilgilenen bir zihin çok daha yaratıcı olabilir .

Ben çalışma zamanımızın içine aylaklık katmanın, kendimize özgü bir dengesini bulmamız gerektiğine inanıyorum. Herkesin çalışma koşulları farklıdır. Kimine aylaklık için az, kimine daha fazla zaman kalır. Bu anlamda herkesin çalışma ve aylaklık “karışımı” farklı olabilir. Tom Hodgkinson‘un da dediği gibi “Mecburiyetlerle düşleri dengede tutmayı bilmek gerekir.”

Boş vakitleri akıllıca kullanmasını, yaratıcı şekilde aylaklık etmesini bilmek aslında başlı başına bir eğitim, gelişmişlik ve uygarlık sonucudur. Günümüz liderlerinden çalışanların hem sorumluluk alıp hesap verecekleri hem de arzu ettikleri takdirde aylaklık yapabilecekleri iş ortamları yaratmaları bekleniyor.

Şirketlerinin ve siyasetin ihtiyacı olan “yaratıcı sınıflar” kendilerine aylaklık hakkı tanıyan şehirlerde ve şirketlerde çalışmayı tercih ediyorlar.

Geleceğin markaları hiç durmadan çalışan değil, zaman zaman aylaklık yapan ve bu aylaklıklarından yeni fikirler yaratan insanların çalıştığı şirketlerden çıkacak.

Kaynak: temelaksoy.com

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!