
Bırakmak, teslim olmak değildir: Zihinsel gücün sessiz pratiği
Hayatta çoğu zaman bir şeyleri “tutmak” öğretilir bize. Tutunmak. Güçlü kalmak. Direnmek. Kontrol etmek.
Ama bazen en iyileştirici şey, tüm bu tutunmalardan vazgeçebilme cesaretidir. Psikoterapi sürecinde danışanlarımla en çok çalıştığımız şeylerden biri de budur: Bırakmayı öğrenmek.
Zihinsel olarak sürekli bir şeylere tutunduğumuzda -geçmişte yaşananlara, olmayan bir geleceğe, kurduğumuz senaryolara, “keşke”lere- bedenimiz de bu yükleri taşımaya devam eder. Ve bu da anksiyete, tükenmişlik, uyku bozuklukları gibi birçok ruhsal sıkıntının temelini oluşturur.
Oysa yoga felsefesi bize “aparigraha”yı öğretir.
Aparigraha, yani sahip olduklarına tutunmama, kontrolü bırakma hali…
Bu bir boş vermek değil, aksine gerçek gücü ve huzuru kontrol etmeye çalışmaktan değil, teslimiyetten bulabileceğimizi hatırlatır.
Modern psikoloji ise bu felsefi yaklaşımı, özellikle duygusal düzenleme ve bilişsel esneklik kavramlarıyla açıklar. Nörobilimsel araştırmalar, zihnin sürekli kontrol ihtiyacı içinde olduğunda amigdala aktivitesinin arttığını ve bu durumun kronik stres tepkisini tetiklediğini ortaya koyuyor.
Öte yandan, kişinin deneyimlerine yargısız bir farkındalıkla yaklaşması –ki bu kabul temelli yaklaşımların özüdür– beynin prefrontal korteks gibi üst düzey işlevlerden sorumlu bölgelerini aktive ederek duygusal dengeyi yeniden kurmasına yardımcı olur.
Bu yaklaşım, Marsha Linehan’ın Diyalektik Davranış Terapisi’nde (DBT) ve Daniel Siegel’ın “window of tolerance” (tolerans penceresi) modelinde de açıkça görülür.
Bırakmak; sinir sisteminin “savaş-kaç” halinden “güvende olma” haline geçmesini, yani bedenin ve zihnin yeniden düzenlenmesini sağlar. Aslında bırakmak, sadece psikolojik değil, nörofizyolojik bir şifadır.
Ve bu şifa, hemen şimdi, şu anda başlayabilir. Çünkü bırakmak büyük kararlarla gelmek zorunda değil.
Bazen sadece bir nefes aralığında, bedeninin gevşediğini fark etmekle başlar.
Bazen içinden geçen bir düşünceyi “düzeltmeye” çalışmadan sadece izleyerek,
bazen de kontrol etmekten yorulduğun bir şeyi “olduğu haliyle” bırakmayı deneyerek…
Küçük bir pratik önerisi:
Şu an gözlerini kapat ve içten içe tutunduğun bir şeyi fark et. Bir duygu olabilir. Bir düşünce. Bir kalıp.
Sonra da kendine sessizce şunu sor: “Bunu taşımaya devam etmek mi, yoksa bırakmak mı bana iyi gelir?”
Ve cevabı zorlamadan, yargılamadan dinle.
Zihnin netlik ararken kalbin bazen çoktan cevabı verir.
Unutma, bırakmak zayıflık değil.
Bırakmak, her şeyi kontrol etmeye çalışmak yerine kendine bir alan açmaktır.
Bırakmak, nefes alacak yerin olduğunu fark etmektir.
Ve bazen en güçlü an, hiçbir şey yapmadığın ama içten içe artık tutmadığın o andır.