
Biten bir Mayıs daha: Gidenler, kalanlar ve gelecek olanlar
Mayıs ayının bitiyor oluşuna inanabiliyor musunuz? Peki ya 2025 yılının neredeyse yarısını bitirmiş olduğumuza?
Kendi adıma, ben ikisine de inanamıyorum, bu hayatta birçok şeye inanamadığım gibi…
Dün (bu yazıyı yazmaya başladığımda), İlhan Şeşen de veda etmiş bu dünyaya. Baksanıza şu 2025 yılına. Sanat dünyasından kaç duayen aldı! Neredeyse hepsi de kendi kulvarlarında başarılarla dolu bir hayat yaşamakla kalmayıp, özgürlük için savaş vermiş insanlardı. Yaşar Kemal’in dediği gibi “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.”
İşin kötüsü de ne biliyor musunuz? Çekip gitmeye de devam ediyorlar.
Yaşadığımız bu dünyada; savaşlar, açlıklar, kötülükler, fakirlikler hep vardı var olmasına da bu kadar içimizde değildi sanki. Ama bizler de çocuktuk sonuçta. Belki de bu kadar görmüyorduk olup biteni. Görsek de bu kadar üzülmüyorduk, hissetmiyorduk yüreğimizin en derininde sanki. Bilemiyorum…
Sonuçta bizler mutlu çocuklardık. Sokaklarda oynayan hatta orada büyüyen sanırım son nesildik. Peki şimdiki çocuklar? Mutlular mı dersiniz? Hiç sanmıyorum.
Bu dünyaya bir çocuk getirmek istemememin en büyük sebebi de bu olabilir belki. Bir mutsuz birey daha? Yok canım ben bu sorumluluğu almayayım. Almak isteyenlere de mani olmayayım. Ebeveyn olmayı yürekten isteyen herkesin en güzel şekilde evlat sahibi olmasını dilediğimi de buradan bir kez daha belirtmek isterim.
Evlat dedim de geçenlerde bir arkadaşım (iki gündür kim olduğunu hatırlayamaya çalışıyorum) çocuğunun yatağa yatınca hemen uyuduğunu söyledi. Hatta çocuk annesine dönüp, anne insan yatağa yatınca ne düşünür ki zaten, sadece uyur gibi bir şey de demiş. Ne kadar haklı aslında. Bizler de öyle miydik acaba? Yatardık yatağa ve mışıl mışıl uykuya mı dalardık? Bilmiyorum, belki de yanlış hatırlıyorum ama sonuçta yaşam gailesi olmayan bir çocuğun ya da bir yetişkinin, yastığa başını koyunca hemen uyuyamaması için ne neden olabilir ki dersiniz?
Bunun üzerine bir arkadaşım ile konuştuk geçen gün. Hepimizin kendi içerisinde gerek yakınlarımıza anlattığımız, gerekse anlatamadığımız kim bilir kaç dert vardır. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de yaşadığımız toplumun derdi tasası bir türlü bitmek bilmiyor. Her ikimizin de çocuğu olmadığı halde kafamızın içindeki o kaosu düşündük önce, sonrasında dedik ki birbirimize bizim bile bu kadar gailemiz varken çocuklu insanlar nasıl dayanıyordur acaba? Çocuğun/çocukların okulu, yemeği, ödevi, sağlığı, hastalığı, geleceği…
Derler ya hani evlat en büyük sevgidir şu dünyada diye, ondan hiç kuşkum yok elbette ama dünyanın gidişatına, insanların içindeki kötülüğe, ebeveynlerin çocuklarını oldukça zor ve ağır şartlarda büyütmek zorunda bırakılmasına, ekonomik sıkıntılara ve daha bir çok şeye kendi geleceğimden çok o analar babalar evlatlar için üzülüyorum doğrusu…
Yıl olmuş 2025, bizim uğraştığımız şeyler, ettiğimiz savaşlar, yaşadığımız acılar ‘aslında’ hep boş yere. Siyasete de bir gönderme yapmak isterdim ama Türkiye’nin siyasetinin mi yoksa Kıbrıs’ın siyasetinin mi daha can yakıcı olduğunu anlatmaya başlarsam günler, haftalar belki de aylarca ekranın başından kalkmamam gerekir.
Bilemiyorum sevgili okurlarım. Yine karman çorman duygularla sarıp sarmalandım bugün. Halbuki son zamanlarda keyfim de yerinde ne yalan söyleyeyim. Ama farkındayım, çok da iç açıcı bir yazıyla buluşturamadım bugün ne yazık ki sizleri, affola.
Dilerim yazın gelmesi yalnızca sıcaklıklarıyla değil, hayatlarımıza katacağı eğlenceli anlarıyla da kendisini hissettirebilir.
Huzurlu günlere…
İlginizi çekebilir: Kimler Geldi Kimler Geçti
The post Biten bir Mayıs daha: Gidenler, kalanlar ve gelecek olanlar appeared first on Uplifers.