
BRÜKSEL’DE YAPMADAN DÖNMEYİN DİYECEĞİMİZ 15 ŞEY
Dışarıdan bakıldığında düzenli ve bürokratik görünen Brüksel, kabuğunu araladığınızda bambaşka bir yüzünü gösterir. Bu yazımızda, sadece görülmesi gereken yerlere değil de Brüksel’i Brüksel yapan ama çoğu zaman gözden kaçan deneyimlere de yakından bakacağız. İşte turistik bir gezinin ötesine geçip şehrin ruhuna temas etmek için Brüksel’de yapılacak 15 şey:
Olmazsa Olmaz Brüksel Deneyimleri
1. Belçika Lezzetlerini Deneyin
Söz konusu Brüksel olunca herkesin önce ağzı sulanıyor. Çikolatalar, wafflelar, midyeler, patatesler gözümüzün önünde salsa, çaça, rumba yapıyor. Midesine pek düşkün olmayanları bile yoldan çıkaracak bu başkentin klasiklerinden Chez Leon’la atıştırmaya başlamak ve kendinizi akışa bırakmak en iyisi. 1888’den beri orijinal tarifle hazırlanan Moules Marinières’i yedikçe yemek isteyeceksiniz.
Maison Antoine: Dışı kıtır, içi çıtır patates cipslerinin listelerdeki yeri asla sarsılmaz. Brüksel’deki Maison Antoine da küçücük bir büfe olmasına rağmen bu lezzetin büyük hale gelmesine kesinlikle yardımcı olacak bir mekan. Hele yanında o çeşit çeşit soslar yok mu? İnsana hep olsa da yesek dedirten anlar.
Maison Dandoy: Roman kahramanlarının buluşma alanı, lezzetinden sual olunmaz Maison Dandoy’da Belçika bisküvileri, enfes kurabiyeler ve karamelli Liege veya Brüksel tarzı wafflelarla tatlı molalar verebilirsiniz. Kahvenizin yanına ne eklemek isterseniz orası size kalmış.
Pierre Marcolini: Dünyanın en çok çikolata satılan, çikolatayla özdeşleşmiş şehrinde kakaonun iliklerinize işlemesi kaçınılmaz. Bu eşsiz lezzete, kakao çekirdeklerinin yetiştiği iklimin havasını suyunu çikolataya katan Brüksel’deki adresiniz Pierre Marcolini. Çikolatanın gelmişini geçmişini bir ısırıkta hissettiren Pierre Marcolini’de bu lezzetin bir yiyecek değil bir sanat yapıtı olduğunu düşünebilirsiniz.
Bourse Belgian Beer: Belçika dünyaca tanınmış biralarıyla bu alanda şampiyonlar liginde. Belçika’nın 100’den fazla bira üreticisinin izini sürebileceğiniz Bourse Belgian Beer’de, UNESCO tarafından tanınan Belçika bira kültürünü, biranın yapım sürecini de inceleyebilirsiniz. Belgian Beer World deneyimine bilet almak için tıklayın.
2. Dünyanın Çizgi Roman Başkentindesiniz Comic Strip Route’u Yürüyün
Sokaklarda sanatın yankılanması, şehrin duvarlarının müzeleri kıskandırması sizi de heyecanlandırıyorsa Brüksel bu heyecanı yaşamak için en güzel yerlerden biri. 20. yüzyılın başından itibaren dünyanın en etkili çizgi romancıları Brüksel’den çıkıyor. Bu nedenle sanatsal üslupların yarıştığı cepheler dışında Brüksel’de duvar resimlerinin izini sürebilir hatta bunu eğlenceli hale getirebilecek yürüyüş turlarına da adınızı yazdırabilirsiniz. Çizgi romanın bina duvarlarında okunduğu bu cephelerde Hergé’nin kült karakteri Tenten’in serüvenlerinden sahneler, Peyo’nun küçük mavi Şirinleri, Morris’in yalnız kovboyu Red Kit’e kadar birçok eski dostla karşılaşabilirsiniz. Çizgi roman rotaları size hem şehrin tarihi dokusunu keşfetmek hem de başkentin çizgi romanla olan tutku dolu ilişkisine şahit olmak için bol tebessümlü bir seyahat alternatifi olarak öne çıkıyor. Espriden anlayan şehirde, esprili bir yolculuk için çizgi roman turlarına bir göz atın deriz. Brüksel çizgi roman yürüyüş turuna bilet almak için tıklayın.
3. Art Nouveau Akımının Çıktığı Yerdesiniz En Güzel Örneklerini Görmeyi Atlamayın
1890’ların başında Brüksel’den çıkıp dünyaya yayılan bir mimari akım olarak Art Nouveau, Brüksel’in ara sokaklarını süsleyen en güzel detay. Şehirde 500’den fazla Art Nouveau bina olduğunu düşünürsek aralarından birkaç tanesini programınıza almayı düşünebilirsiniz hatta düşünmelisiniz. Özellikle de bu akımın babası sayılan Victor Horta’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan eserleri teker teker görülmeye değer. Güzel haber şu ki Brüksel Belediyesi şehirdeki en önemli Art Nouveau yapıları tek bir biletle gezebileceğiniz bir sisteme geçmiş ve Art Nouveau Pass diye bir bilet çıkarmış. Bu bilet ile seçeceğiniz 3 Art Nouveau binayı veya sergiyi ziyaret edebiliyorsunuz. Listede yer alan yapılar ise şöyle: Belçika Çizgi Roman Merkezi, Hôtel van Eetvelde, Autrique Evi, Cauchie Evi, Hannon Evi, Müzik Enstrümanları Müzesi ve Horta Müzesi. Bileti online aldığınızda tek yapmanız gereken Grand Place’daki Belediye Binası turist info noktasından fiziksel biletinizi teslim almak. Art Nouveau Pass bileti satın almak için tıklayın.
4. Dünyanın En Önemli Sürrealist Ressamlarından Biri Olan Rene Magritte İle Buluşun
Şapkalarınız ve pipolarınız hazırsa gerçeküstücülüğün dahi çocuğu René Magritte ile tanışma zamanı. Brüksel René Magritte’in gerek özel hayatına gerek sanatsal üretimine ev sahipliği yapan bir şehir. Bu nedenle de her ne kadar ilerleyen yıllarda Paris’e gitse de ressamımızın sanatsal üssü hep Brüksel olarak kalmış. Magritte 1930’dan 1954’e kadar eşi Georgette ile Brüksel’in Jette semtinde Esseghem 135 numarada yaşamış. İyi haber, bugün bu eve bir müze biletiyle misafir olabilirsiniz. Magritte’in eserlerinin yarısını bu evde meydana getirdiği ve başyapıtlarının birçoğunu burada yaptığı düşünülürse mekanın etkileyiciliği ikiye katlanır bizce. Geçen yüzyılın ilk yarısında usta ressamları buluşturan evde arşiv belgeleri, 12 adet Magritte imzalı tablo, fotoğraf ve kişisel eşyalardan oluşan bir koleksiyon yer alıyor.
Sanatçının usa sığmaz dünyasını gezmeye doyamayanlar adımlarını Magritte Müzesi’ne yönlendirebilirler. 18. yüzyıl karakteristiğine uygun olarak neoklasik tarzda bir binada kurulan müze, Belçika’nın bağımsızlığına ev sahipliği de yapan tarihi bir mekan. Müzede Işık İmparatorluğu da dahil Magritte’e ait 200’ü aşan eser ve çizim izleyiciyle buluşuyor. Burada dekorasyondan kitaba, broştan çantaya René Magritteli gününüzü anımsatacak gerçeküstü anılarla evinize dönebilirsiniz.
5. Grand Place’ta Tarihte Yolculuk Yapıp Brüksel Belediye Binası’nı Gezin
İhtişam ve zarafetle yükselen Avrupa’nın en güzel meydanlarından birini Brüksel’de bulabilirsiniz. Brüksel Belediye Binası’nın adeta bir mücevher gibi ışıldadığı, UNESCO’dan tescilli meydanın Orta Çağ’da ticaretle ilişkili olarak inşa edildiğine inanmak bugün için oldukça zor. Yüzyıllar önce zanaatkarlara ev sahipliği yapan lonca evleri ve Belediye Binası daha çok bir saray turu yapıyormuşsunuz izlenimi yaratacaktır. Gotik salonları, ince işlemeleri ve Barok eklemeleriyle Belediye Binası’nın içini de gezmeyi Grand Place planınıza mutlaka ekleyin. Tavsiyemiz Orta Çağ’daki Brüksel’in hafızanızda canlanmasına izin verin ve kalabalığı unutun.
6. Galeries Royales Saint Hubert’i Gezip Rue des Bouchers’de Kaybolun
Gastronomik deneyime açığız, sanata da bayılırız ve pilimiz yeni şeyleri tanımak için her zaman tam doluysa Galeries Royales Saint Hubert’in çağrısına kulak vermeli. 19. yüzyılın elegan klasikliğini, cam tavanından damlayan ışığın aydınlattığı yapı Avrupa’nın en eski alışveriş galerilerinden biri. Mermer sütunlar arasındaki zarif butikler, kitapçılar ve çikolatacılar arasında gezinirken alışveriş sanatının inceliklerine süzülebilirsiniz. Yorgunluk için birer Belçika çikolatası veya kahve için kafelerinde oturabilir ya da Rue des Bouchers’de midyeler ve patatesler arasında seçim yapabilirsiniz.
7. Meşhur Manneken Pis’i Görüp Bisikletli Cephesi İle Ünlü Poechenellekelder’de Mola Verin
Brüksel’e kadar gelmişken bu küçük heykeli görmediyseniz, yolculuğunuzu Brüksel’in şakacı tavrından yoksun bıraktınız demektir. Manneken Pis, muzip, küçücük fakat gerçek bir Brüksel efsanesi. Ona göre yolunuzu buraya düşürmeniz şart. 17. yüzyıldan bu yana Brüksellileri seyreden bu heykeli bulunca bisikletli cephesi ve geleneksel dekorasyonuyla hemen ikameti almak isteyeceğiniz kafe Poechenellekelder de radarınıza girecek.
8. Aziz Michael Ve Aziz Gudula Katedrali’nin İhtişamına Kapılın
Çikolata tadında ve kakao kokusundaki şehirde Bruegel’in fırçasından çıkmışçasına etkileyici bir Gotik katedralle karşı karşıya geldiyseniz kapısından geçip 13. yüzyıla atlayabilirsiniz. Brüksel’in koruyucu azizleri Michael ve Gudula’nın adını taşıyan katedral, yüzyıllar süren inşa süreci sebebiyle birçok dönemin üslubunu bağrında taşıyor. Taş işçiliğindeki detaylarda her bakışta yeni bir unsur keşfedeceğiniz katedralin içinde mekanı özgün kılan vitrayları da incelemenizi tavsiye ederiz. Kulesine tırmanırsanız tarihin içinden modern Brüksel’e bakmanın hazzını yaşayabilirsiniz. Unutmadan hatırlatalım: Belçika kraliyetinin düğün, vaftiz ve cenaze törenleri için tercih ettiği katedral Noel ve Paskalya gibi dönemlerde kalabalık olabilir.
9. Mont des Arts’ta Şehir Silüetine Bakın
Mont des Arts tastamam “Sanat Dağı” anlamına geliyor. Şayet buraya uğrarsanız, sanat, manzara ve kültür sizi sımsıkı kucaklayacak. Kraliyet Sarayı ile Grand Place arasında bir bağlantı noktası olan bu bölge 1908’de Kral II. Leopold’ün şehri kültürel bir vahaya dönüştürme azmiyle ve Mimar Pierre Vacherot’nun tasarımıyla şekillendirilmiş. Mont des Arts’ın bugünkü görünümüne kavuşması ise 1950’leri bulmuş. Hava güneşli ve aydınlıksa Brüksel’in kartpostal kıvamında görünümlerini izleyebileceğiniz bu tepede güncel sergileri ve konser programıyla heyecan uyandıran Bozar Sanat Merkezi, nefis Art Nouveau binasında görülmeye değer Müzik Enstrümanları Müzesi, sanat meraklılarının nabzını yükselten Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi ve Magritte Müzesi gibi alanlarda bütün günü geçirebilirsiniz.
10. Boulevard Anspach’ı Boydan Boya Yürüyüp Bourse Binası’na Karşı Le Grand Cafe’de Bir Şeyler İçin
Brükselli gibi yaşamak, kaldırımlarda yürümek, vitrinlere bakmak, kalabalığa karışmak sizi de cezbediyorsa, en rahat pabuçları giyin Boulevard Anspach’a gidiyoruz. Trafiğe kapalı bu geniş bulvarda, sokak müzisyenleri, canlı sanat performansları, minimal çizgilerle döşenmiş kafe ve restoranlar başkentin ritmine kapılmanızı sağlıyor. Caddenin sonuna doğru haşmetinden sual olunmaz Neoklasik cephe tasarımıyla Brüksel Borsası’nın çekim alanına giriyorsunuz. Borsa Binası’nın tam karşısında Belle Epoque çağının zarafetini yansıtan bir Brüksel klasiği olan Le Grand Cafe’de yürüyüşünüze aromatik kokulara teslim olacağınız bir es verebilirsiniz. Gösterişli avizeler, yüksek tavanlar ve geniş pencerelerden oluşan Le Grand Cafe’de Belçika wafflelarından moules-frites’e kadar her şeyi denemek serbest.
11. Marché aux Poissons’da Lokal Takılın
Tarihi Balık Pazarı, Brüksel’in bilinmeyen yüzlerini tanıyacağınız ve güzel yemeklerle sofranızı şenlendireceğiniz bir yer. AB başkenti olarak yedi cihandan insanların buluştuğu şehirde Brükselli gibi hissetmek çok güç olsa da lokal takılabileceğiniz bir rota belirlemek oldukça keyifli olabilir. Marché aux Poissons 19. yüzyılda şehrin ana arterlerine kadar uzanan işlek bir limana bağlıymış. Her şeyi değiştiren zaman limanın etkisini de azaltmış fakat Marché aux Poissons tarihi dokusu, bohem hayatı ve restoranları ile yaşam enerjisini ticaretin dışına taşımayı başarmış. Bugün bu dokunun içinde yürümek, lokallerin samimi buluşmalarına tanık olmak ve deniz mahsüllerinde Nirvana’ya ulaşmak için bölge şehrin bir numarası. Burada, taze deniz ürünleri için Le Vismet’ye, midye ve patates gibi Belçikalılar için Chez Jacquez’ye yelken açabilirsiniz.
12. Şehrin Kalabalığından Bois de la Cambre’a Kaçın
Brüksel hayatın hızlı aktığı bir başkent. Yedi iklimin insanları sürekli bir yere yetişmeye çalışıyor gibi aceleci ve hızlı. Fakat şehrin sanat ve gastronomi ile kucaklaşan sofistike köşelerinin de ayrı bir aurası var. 19. yüzyılda kamuya açılan Bois de la Cambre, İngiliz tarzıyla tasarlanmış 120 hektarlık bir bahçe olarak şehrin göbeğinde konumlanmış bir vaha. Kuşların şakımasına eşlik eden anıtsal kestane ve çınar ağaçları arasında Brüksel’de olduğunuzu unutabilirsiniz. Hele karşınıza çıkan göl ile birlikte çocukluğumuzun TV ressamı Bob Ross’un manzaraya kondurduğu ahşap kulübenin peşine düşebilirsiniz. Parkın içinde yalnızca tekne ile ulaşılabilen Chalet Robinson da rustik dokusu ve Belçika mutfağından sunduğu klasiklerle şehrin ortasındaki kaçamağınızı taçlandırmanız için bir tüyo olarak cebinizde dursun. Yaz mevsiminde tiyatro temsilleri, film gösterimleri ve konserlerin yapıldığı parkta bisiklet ve yürüyüş Brüksellilerin günlük rutinlerinin bir parçası.
13. Parc du Cinquantenaire’deki Müzeleri Gezin
Bu kadar çetrefilli yazılsa da yukarıdaki ifadenin dilimizdeki hali “Elli Yıl Parkı”. Mimari ve yeşille tango yapan bu park hem merkezi bir konumda hem de sanata vakit ayırmak için koşarak gidilesi yerlerden. Parkın adı tahmin edebileceğiniz gibi Belçika’nın 50. yılını onurlandırmak adına 1880’deki kutlamalardan yadigar kalmış. Parktan kendinizi alabilirseniz burada gezebileceğiniz ilk müze Kraliyet Sanat ve Tarih Müzesi. Antik Mısır’dan Yunan’a, Roma mozaiklerinden İslam dokumalarına dünya kültür tarihinin bir özeti bu müzenin salonlarında izleyicisini bekliyor. Otomobil teknolojisine meraklı olanlar lütfen dikkat Autoworld’ü gözden kaçırmayın. Otomobil tarihinin dönüm noktalarını yakalayabileceğiniz müzede klasik Rolls-Roycelardan modern Formula 1 araçlarına kadar farklı tasarımlarla karşılaşacaksınız. Askeri tarihe ilgisi olanlar da Silah ve Askeri Tarih Müzesi’nin tabelasını takip edebilir.
14. Laeken Parkı’nda Atomium, Belçika Kraliyet Gözlemevi ve Mini Avrupa’da Çocuk Olun
Tabiat, bilim ve eğlence üçgenine kayıt olsak ve bunu Brüksel’de yapsak şeklinde iç geçirmelerden muzdaripseniz ilacınız Laeken Parkı. Modern sanatın simgesi Atomium, astronomi tarihinden geniş bir yaprak Kraliyet Gözlemevi, kıtaları ayaklarınıza seren Mini Avrupa ile keyfinizi cilalayabilirsiniz. 1958 Dünya Fuarı için yapılan Atomium, atomun 165 milyar kez büyütülmüş halini yansıtan bir mimari yapı. Burada Brüksel’i birçok açıdan izleyebilirsiniz. Ayrıca içinde bu manzaraya açılan bir de restoran olması Atomium’un hanesine koca bir artı ekliyor. Tasarım ve mimari konusunda geçici sergilerle de entelektüel yatırımınıza katkı sunuyor. Atomium giriş bileti almak için tıklayın.
Yıldızlar ve Samanyolu’na şöyle bir bakalım, içine biraz da tarihsel efekt katalım gibi düşüncelere gark olmuşsanız Kraliyet Gözlemevi tam aradığınız yer olabilir. 19. yüzyıldan beri Brüksel’de yıldızların izlendiği gözlemevinde yaz aylarında astronomi akşamlarında ufkunuzu gökyüzüne açabilirsiniz.
Mini Avrupa, Avrupa’nın ikonik anıtlarının küçük ölçekli maketleriyle sınırları kaldıran bir çıtır çerez eğlence alanı. Eyfel’den Berlin Duvarı’na kadar ne ararsanız var burada. İnteraktif bölümler ve kısa yarışmalar eğlenceyi öğrenmeyle harmanlayan bir deneyime dönüştürüyor Mini Avrupa’da. Mini Avrupa giriş bileti almak için tıklayın.
15. Açıksa Kraliyet Sarayı’nı Gezin
Mevsim yazsa Brüksel’de aristokrasinin yuvasına geçip, görkemi ve zarafeti aynı bünyede bütünleştiren bir saraya konuk olabilirsiniz. Sarayın bahçeleri yaz mevsiminin paletiyle coşarken, simetri takıntısı olanlar bitkilerin nizam ve intizamına hayran kalacaklar. Sarayın içi ise aynalar, altın yaldızlar, tarihi tablolarla boyut değişimi yaşatan bir yer. Her yerin aynalarla kaplı olduğu Aynalar Galerisi ve Belçikalı sanatçı Jan Fabre’nin imzasını taşıyan Yeşil Böcek Tavanı ile geçmişle bugün arasında gidip gelebilirsiniz. Neredeyse 1.5 milyona yakın mücevher böceği kanadıyla kaplanan bu tavan kraliyet sarayına çağdaş sanatın sorgulayıcı havasını da katıyor. Kraliyet Sarayı’nda taht odası bulamayacaksınız zira burası kral ve kraliçenin yaşadığı saray değil. İlginç biçimde aristokrasinin kullanmadığı bu saray halka açık bir gösteri salonu diyebiliriz.
The post BRÜKSEL’DE YAPMADAN DÖNMEYİN DİYECEĞİMİZ 15 ŞEY appeared first on Biz Evde Yokuz.