Gelisiyorum.com | Blog

Cesaretle gerçeğe bakmaya ne dersin?

25.02.2025
13
Cesaretle gerçeğe bakmaya ne dersin?

Şehir hayatı, çok hızlı. İnsana sürekli koşması gerektiğini, yakalaması gereken bir yer varmış gibi hissettiriyor. Üstüne toplumun beklentileri eklediğinde bizim “değerli” yaşamımız artık bizim olmaktan çıkıp, emanet aldığımız “sıradan” bir yaşam haline geliyor. Üniversiteye gitmen lazım, iş bulmam lazım, sevgilin olması lazım, evlenmen lazım, çocuk yapman lazım… Liste çok uzun ve yorucu. Ve bence en şaşırtıcı olanı tüm -meli ve -malı’ların farkında olmadan yaşayıp gidiyor olmamız.

Ve en acıklı olanı; günün sonunda mutsuz olunca suçluyu yanımızdaki, yöremizdeki kişiler ilan ediyor  ve aslında mutsuzluğumun kökenine, derinine bakmak yerine yüzeydeki nedenlerle ilgilenirken büyük resmi kaçırıyoruz.

Doğduğumuzdan itibaren sadece küçük çevremizin değil, toplumun beklentileri ile de yönlenmeye başlıyoruz. Tam şu an kendi yönlenmelerinizin ne kadar farkındasınız? Yönlenme ne demek? Yönlenme, sana ait olmayan ama farkında olmadan senelerce sırtında taşıdığın yaraların artık yük olması demek.

Seneler geçtikçe insan sırtındaki ağırlıkları kendi ağırlığı sanıyor ve maalesef fark edemiyor. Tüm yoga, meditasyon ve benzeri çalışmaların en temel öğrettiği şey; bize ait olmayan sırtımızda taşıdığımız o yükleri bırakıp, kalp bağımızla bağ kurarak şimdi ve burada olmak.

Seneler önce flört ettiğim biri vardı. Aslında dışarıdan bakıldığında her şey normal gibiydi ama karşımdaki adamın birlikte zaman geçirecek enerjisi yoktu. Hep bir şeyler yapmak istiyor ama bunu hayata geçiremiyordu. Ben iyi olmadığının farkındaydım ama bun kendisinin demesini beklemiştim. Bir gün buluşmadan birkaç saat önce bana iyi olmadığını yazarak beni her yerden blocklamıştı.

Ah, evet egom için kötü haberdi ama derinde bir yerde onu anlamıştım. Sanırım empati her şeyin anahtarı…

Reklam

Kendimin ne kadar haklı, onun ne kadar haksız olduğunu anlatıp durmadım. Çünkü aslında gerçek sevgi karşındakini görebilmekle başlıyor.

O yüzden kendimizle bu kadar uğraşıyoruz değil mi? Sahip olmadığını nasıl verebilirsin?

Seneler sonra idrak ettim; hayatımdaki herkes, hayatıma bir şekilde giren herkes elinden gelen her şeyi yaptı, bazılarıyla yollar ayrı düştü, bazılarıyla düşmedi, bazıları kalbimi çok acıttı, hiç iyi gelmedi, bazıları mutlu etti. Yani aslında insan hayatına kendi penceresinden bakma inadını bırakıp, gerçekten karşındaki insanı görmeye istekli olursa zaten öfke de kalmıyor, ortadaki sevgi büyüyor. Çünkü gerçekten karşındaki kişiyi görmek istediğinde bütün yönlenmelerini, acılarını görebilmeye başlıyorsun; ama evet gördüklerini kabul etmek istemeyebilirsin.

Neden bu elma sarı, neden bu elma yeşil, neden bu elma kırmızı? Neden bu ağacın dalları daha uzun, diğerinin daha kısa? Şimdi suçlu var mı? Gerçekten suçlu var mı?

Hayatımıza giren herkes aslında bir şeyleri göstermek, öğretmek için giriyor. Bazılarıyla o öğreti bitene kadar yol birliği devam ediyor, bazılarıyla öğreti bitse de yol birliği bitmiyor.

Hayatımın uzun bir döneminde bir şeyleri orasından burasından çekersem istediğim gibi olur sandığım çok oldu. Oysa önemli olan var olanı olduğu haliyle görüp kabul edebilmek değil mi?

Eminim senin de hayatında çekiştirdiğin bir konu vardır; ilişkin, işin ya da bilmiyorum başka bir konu… Cesaretle gerçeğe bakmaya ne dersin? Biliyorum can yakıyor, ama tutunmadan var olabilmenin özgürlüğü de tam buradan geliyor.

Şu an kime öfkeliysen ya da kırgın hissediyorsan bil ki o kişi elinden gelen her şeyi yaptı, yapıyor. Ama bu kadar yapabiliyor. Kahve bardağının içindeki kahvenin çay olmasını bekleyen senden başkası değil!

Sen de elinden geleni yaptın, yapıyorsun. Ama bu kadar yapabiliyorsun.

Gerçekten suçlu var mı?

Gerçek sevgi, gerçek anlayış toprağa ektiğin tohumun ağaç olmasını istemek değildi. Büyüsün diye çırpınmak hiç değildi.

Gerçek sevgi, bir adım geri çekilip o tohumun toprağa tutunamama olasılığına da açık olmaktı. Ve onu da sevebilmekti. O, tohumun kaderini belirlemeye çalışmak değildi. O tohumun her ihtimale rağmen bu yaşamın parçası olmaya devam etmesini sevmekti.

Çünkü tohum hep bu yaşamla birdi aslında… Bir olması için ağaç olmasına gerek yoktu. Toprağa tutunursa ne güzeldi, tutunamazsa da ne güzeldi.

Seni sevmem için toprağa tutunmana gerek yoktu, toprağa tutunamama haline de kalbimde geniş bir yer vardı.

Gerçek sevgi, ormana girdiğinde aldığın oksijen gibiydi… Ve asla daha azı değildi!

İlginizi çekebilir: İnsanlığımızın karanlık yeri, neden en büyük gücümüz olmasın?

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!