Çinliler, hem uçan hem yüzen drone geliştirdi!

Çinli bilim insanları tarafından geliştirilen TJ-FlyingFish, hem havada uçabilen hem de su altında hareket edebilen hibrit bir drone olarak dikkat çekiyor. Geleneksel hava ve su altı dronelarının avantajlarını birleştiren yenilikçi cihaz, özellikle keşif ve arama-kurtarma operasyonlarında çığır açabilir.

Çinliler, hem uçan hem yüzen drone tasarladı

Shanghai Research Institute for Intelligent Autonomous Systems, Tongji Üniversitesi ve Çin Hong Kong Üniversitesi İnsansız Sistemler Araştırma Grubu tarafından geliştirilen TJ-FlyingFish, şu an için prototip olarak test ediliyor.

Dışarıdan bakıldığında klasik bir dört pervaneli hava aracı gibi görünen drone, özel bir çift hızlı şanzıman sistemi ve bağımsız dönebilen pervane kolları sayesinde benzersiz bir hareket kabiliyeti sunuyor.

Havada uçarken tüm pervaneleri yukarı doğru bakacak şekilde yüksek hızda dönen drone, suya iniş yaptığında ise pervanelerini aşağı yönlendirerek düşük hızda çalıştırıyor ve suyun altına dalış yapabiliyor. Su altında hareket edebilmek için her bir pervanenin açısını ve itiş gücünü bağımsız olarak ayarlayarak hem dikey hem yatay yönde ilerleyebiliyor. Görevini tamamladığında da tekrar yüzeye çıkıp havalanıyor.

Bu yeni nesil drone’un daha önce geliştirilen benzer hava-su dronelarından daha hafif olduğu belirtildi. Geleneksel su altı dronları genellikle standart bir quadcopter gövdesine eklenen donanımlarla ağırlaşıyor. Ancak TJ-FlyingFish, tasarımı gereği hafif ve manevra kabiliyeti yüksek bir yapıya sahip.

Prototip aşamasında olan cihaz, 1.63 kg ağırlığında ve bir pil şarjıyla havada altı dakika, su altında ise 40 dakika boyunca hareket edebiliyor. Maksimum üç metre derinliğe dalabilen drone, su altında saatte 7.2 kilometre hıza ulaşabiliyor. Bunun yanı sıra tamamen otonom bir şekilde çalışarak insan müdahalesine ihtiyaç duymadan görevini yerine getirebiliyor.

Uzaktan algılama, çevre araştırmaları ve arama-kurtarma operasyonları gibi çeşitli alanlarda kullanılması planlanan TJ-FlyingFish, otonom hava ve su altı sistemlerinin gelecekte nasıl şekilleneceğine dair önemli bir örnek sunuyor.