Gelisiyorum.com | Blog

Çocuklukta Duygusal Dayanıklılık, Akran İlişkileri ve Yeni Bir Paradigma İnşası

24.03.2025
23
Çocuklukta Duygusal Dayanıklılık, Akran İlişkileri ve Yeni Bir Paradigma İnşası

Matematik, genellikle nesnel doğruların ve değişmez formüllerin hüküm sürdüğü, hataya yer olmayan bir disiplin olarak algılanır. Ancak bu algı, öğrencilerin matematikle kurdukları ilişkiyi belirleyen en kritik unsurlardan biridir ve çoğu zaman onları öğrenmeye değil, öğrenmekten kaçınmaya yönlendirir. Eğitimde kırılganlık kavramını ele alırken, bu kavramın yalnızca psikolojik ya da sosyal bağlamda değil, aynı zamanda bilişsel süreçlerin derinliklerinde nasıl bir yankı bulduğunu anlamak gerekir. Matematik öğretimi, yalnızca akademik bir süreç değil, aynı zamanda öğrencinin zihinsel sınırlarını, hata yapmaya karşı geliştirdiği direnci ve en önemlisi öğrenmeye karşı içsel tutumunu şekillendiren bir deneyimdir.

Kırılganlık, eğitimde genellikle zayıflıkla eşleştirilir. Oysa öğrenme süreçlerinde kırılganlık, öğrencinin öğrenmeye açık olmasını, bilmediğini kabul etmesini ve hatalarıyla yüzleşerek ilerlemesini mümkün kılan en temel unsurlardan biridir. Özellikle matematik gibi soyut ve zorlayıcı bir alanda, öğrencinin zihinsel konfor alanının dışına çıkmasını gerektiren her yeni bilgi, doğal olarak bir belirsizlik hissi ve hata yapma ihtimalini beraberinde getirir. Bu noktada öğrencinin kırılganlığıyla nasıl başa çıktığı, onun matematikle kurduğu ilişkiyi belirleyen en temel faktörlerden biri olur. 

Hata yapmayı öğrenmenin doğal bir parçası olarak görebilen bir öğrenci, problem çözme sürecinde direnç gösterebilir, bilişsel esnekliğini artırabilir ve matematik öğrenmeyi bir meydan okuma olarak kabul edebilir. Ancak hata yapmanın bir tür kişisel yetersizlik olduğu mesajını alan bir öğrenci, kırılganlığını saklamak için öğrenmeden kaçınabilir, başarısızlık ihtimaline karşı savunma mekanizmaları geliştirerek kendini geri çekebilir.

Matematik öğrenme sürecinde kırılganlık, bilişsel direncin ve akademik motivasyonun en temel bileşenlerinden biridir. Bir öğrenci yeni bir kavramla karşılaştığında, beyninin bilişsel yükü artar ve alışılmış düşünme kalıplarının dışına çıkması gerekir. İşte tam bu noktada, öğrencinin bu belirsizlik ve zorluk hissine nasıl tepki verdiği, onun öğrenme sürecini doğrudan etkiler. Kimi öğrenciler, yeni bir bilgiyi anında kavrayamadıklarında kendilerini yetersiz hissederek geri çekilirken, kimileri bu zorlukla yüzleşmeyi bir fırsat olarak görerek sabırla denemeye devam eder. Bu fark, yalnızca akademik başarıyı değil, aynı zamanda öğrencinin gelecekte karşılaşacağı bilişsel ve duygusal zorluklarla nasıl başa çıkacağını da belirler. Eğitimde kırılganlık, öğrencinin zihinsel kapasitesini zorlamasına ve hatalarından öğrenmesine izin veren bir süreç olarak ele alındığında, matematik öğrenimi de yalnızca problem çözme becerisi geliştirmekle sınırlı kalmaz, aynı zamanda öğrencinin bilişsel dayanıklılığını ve eleştirel düşünme yetisini pekiştiren bir araç haline gelir.

Bu noktada, matematik eğitiminde öğretmenlerin rolü yalnızca bilgi aktarmak değil, öğrencinin kırılganlığını tanımasını, ona sahip çıkmasını ve onu bir öğrenme aracı olarak kullanmasını sağlamaktır. Eğer eğitim, öğrenciyi yalnızca doğru cevaplara ulaştıran bir süreç olarak kurgulanırsa, o zaman yanlış yapmak, öğrenmenin değil, yetersizliğin bir göstergesi haline gelir. Oysa matematik, doğası gereği deneyerek, hata yaparak, yanlış yolları keşfederek öğrenilen bir disiplindir. Matematikte başarılı olan öğrenciler, çoğu zaman en az hata yapanlar değil, hatalarını analiz edip onlardan ders çıkaranlardır. Bu yüzden, matematik eğitimi yalnızca analitik düşünmeyi değil, aynı zamanda hata yapmaya karşı geliştirilen bilişsel dayanıklılığı ve duygusal esnekliği de içeren bir süreç olarak ele alınmalıdır.

Reklam

Öğrencilerin matematik kaygısı yaşamasının en büyük nedenlerinden biri, hataya tahammülü olmayan bir öğrenme ortamında yetiştirilmeleridir. Eğitim sisteminde başarı çoğu zaman yanlışsız olmakla ölçülürken, oysa gerçek öğrenme süreci, yanlışları analiz etme ve onlardan ders çıkarma yeteneğiyle şekillenir. Matematikte kırılganlığı kabul eden ve hatalarına rağmen yeniden deneyen öğrenciler, akademik başarılarının ötesinde, hayat boyu sürecek bir öğrenme alışkanlığı da edinirler. İşte bu yüzden, matematik eğitimi yalnızca bir bilgi aktarımı değil, aynı zamanda öğrencinin kırılganlıkla nasıl başa çıkacağını öğreten bir süreç olmalıdır.

Matematik eğitimi yalnızca kuralların ve formüllerin öğretildiği bir alan değil, aynı zamanda öğrencinin zihinsel esnekliğini, hata yapma toleransını ve en önemlisi duygusal dayanıklılığını güçlendiren bir süreçtir. Eğitimciler olarak, öğrencileri sadece sayısal becerilerle değil, aynı zamanda öğrenme süreçlerindeki kırılganlıklarını yönetme ve hatalarını birer öğrenme fırsatına çevirme becerisiyle de donatmalıyız. Matematikte başarının sırrı, yalnızca yetenek ya da çalışma disiplini değil, aynı zamanda kırılganlığı kabul ederek direnç geliştirme becerisidir. Kırılganlık, matematik öğrenmenin önündeki bir engel değil, tam tersine onun en önemli itici gücüdür.

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!