
Çok iyi olmak yeterli değilse, ne olmam gerek?
Bir sabah, işe gitmek için hazırlanırken aynaya baktım. Yorgundum ama yalnızca uykusuzluktan değil. Kendime sorarken yakaladım: “Bugün de mi yetmeyecek yaptıklarım?”
Çünkü bazen bir insan, elinden gelenin en iyisini yapsa da, sanki görünmezmiş gibi hisseder. Ve görünmezlik, yorgunluktan daha ağır bir yüktür. Kendine yetmezlik diye bir terim varmış iş hayatında duygulara dönüşen… İşte bu yazı, o görünmez emeğin sesi.
İşimi iyi yapmak zaten zorunluluktu
İş hayatına başladığımda tek derdim işimi doğru yapmaktı. Zamanında gelmek, eksikleri fark etmek, sorunları büyümeden çözmek, patrona yük olmamak… Bunlar benim gözümde “takdir edilesi” şeyler değil, zaten olması gerekenlerdi.
Disiplinliydim. İşime saygı duyuyordum.
Ve farkında bile olmadan kendimden çok işime yatırım yapıyordum. Ama bir noktadan sonra şunu fark ettim: Sadece işime değil, kendime de saygı duymam gerekiyordu. Çünkü kimse senin ne kadar uğraştığını, geceleri ne kadar düşündüğünü, hata yapmamak için kaç kez kontrol ettiğini bilmiyor.
Bilmiyor ve bazen görmek istemiyor.
Görünürlük: Gösteriş değil, temsil hakkı
Uzun zaman “övgü” beklemedim. Hatta sessiz kalmak, kendi içimde bir onur gibiydi. Ama zamanla anladım ki, görünür olmak bir kibir değil; bir temsildir. Özellikle de bir kadın olarak yönetici olmak istiyorsan, sadece iyi olman yetmiyor. O iyiliği, sağlamlığı, üretkenliği taşıman, anlatman, temsil etmen gerekiyor. Başta kendimi göstermekten çekindim. Yaptıklarımı anlatmak övünmek gibi geldi. Ama artık biliyorum ki: “Emeğin iletişimi, sürdürülebilir başarının temelidir.” Görünürlük bir seçenek değil. Emek veren herkesin hakkıdır.
Takdir ihtiyacı zayıflık değil, insanlık halidir
“Yaptığım işi zaten yapmam gerektiği için yapıyorum.” cümlesi, dışarıdan çok olgun duruyor olabilir. Ama içerde bastırılmış bir şey var: takdir edilme arzusu. Çünkü biz insanlar, yaptığımız şeylerin birileri tarafından görülmesini isteriz. Bu bir kibir değildir. Bu bir ihtiyaçtır.
İnsan, görülmeden uzun süre dayanamaz. Bir süre sonra, dışarıdan sessiz gibi duran o güçlü yapı, içeriden kırılmaya başlar. Bu sessizlik, kendini değersiz hissetmenin ilk adımıdır.
Ben bunu fark ettiğimde, artık yalnızca iyi iş çıkarmaya değil, kendimi savunmaya da başladım.
Sessizlik her zaman güç değildir
Evet, bazen sessiz kalmak asalettir. Ama her sessizlik asalet değildir. Bazen sessizlik, yalnız bırakılmışlığın, görülmemenin, sesine değer verilmemesinin sonucudur. Ve bu durum insanı yavaş yavaş içten içe tüketir.
Bir yerden sonra ne yaparsan yap “yetmiyormuşsun” gibi hissedersin. Bu yüzden artık şunu biliyorum: İşini iyi yapmak kadar, emeğine sahip çıkmak da sorumluluk gerektirir.
Kendine daha çok yer aç
Bugün hala bazen o soruyu kendime soruyorum: “Daha ne olmam gerek?”
Ama artık cevabım başka.
Eskiden bu soruya daha fazla performans, daha fazla iş, daha fazla sorumlulukla cevap verirdim.
Şimdi ise şöyle diyorum: “Kendimden daha azı değil… Ama kendimi daha çok savunan biri olmam gerek.”
Kendime daha çok yer açmak.
Duygularıma, emeğime, yorgunluğuma, başarılara sahip çıkmak. Çünkü bu artık bir tercih değil.
Bu, sağlıklı kalmak için bir zorunluluk. Ve şunu hatırlatmak istiyorum: “Çok iyi olmak bazen yetmeyebilir, ama kendine sadık kalmak her zaman yeterlidir.”
Kendini küçültmeden…
Çabalarını gizlemeden…
Emeğini anlatmaktan çekinmeden…
İşini yaparken kendini de görünür kıl. Çünkü sen sadece bir çalışan değil, aynı zamanda bir insansın.
Ve bu dünyada insan kalmak, yapılabilecek en büyük iştir.