
En büyük teşekkürlerim de sizlere
Bir yazı yazdım geçen hafta. Benim için en değerli yazılarımdandı aslında, ama nasıl olduysa en değersiz yazım oldu. Biliyor musunuz bunu hissettiğim o an, yazma hevesim bir anda uçtu gitti. Bir daha yazmasam dedim. Ama yapamadım işte, yine geçtim klavyenin başına. Çünkü yazı yazmak diyorum ya, bu hayatta bana en keyif veren şeylerden oldu her zaman.
Ama bazen de yazılarımı yazarken düşünmüyor değilim, neden yayınlanıyor ki bu yazılar bir platformda, neden yalnızca kendime saklamıyorum ki düşüncelerimi, neden istiyorum ki insanlar okusun, görsün ve duysunlar beni?
Henüz bu sorulara net bir cevap bulabilmiş olmasam da, var elbette aklımda birkaç neden; takdir edilmek, söyleyemediklerimi yazılarımla dünyaya duyurmak, birilerine ilham olmak gibi gibi…
Ama görüyorum ki adeta boşa kürek çekmek benimkisi.
Aslında yazılarımı düzenli takip eden ve yorumlar yapan birkaç kişi olduğunu da itiraf etmem gerekir. Nasıl mutlu ediyorlar beni, hem değerli vakitlerini ayırıp yazdıklarımı düzenli bir şekilde okudukları için hem de bunu benimle paylaştıkları için ne kadar da muyluy(d)um oysa ki…
Ne oldu da fikrim değişti ve mutluluğum mutsuzluğa erildi derseniz eğer, çünkü değersiz hissettim geçen hafta. Emeğimi, kendimi, düşüncelerimi, en önemlisi de anneciğimi. Hepsi de bu sosyal medyanın suçu aslında, biliyor musunuz!
Nenelerin, dedelerin flu bir çiçek fotoğrafı paylaşıp yüzlerce beğeni aldığı bir dünyada, benim için en değerli olan yazımın sadece ve sadece yedi (7) beğeni alması nasıl üzdü beni anlayamazsınız.
Hayatımın belli dönemlerinde o veya bu şekilde değersizleştirildiğim ya da değersiz hissettiğim olmuştu elbette, hangimizin olmadı ki? Ama geçen haftaki çok farklıydı. Görülmemek, duyulmamak nasıl koydu bana bir bilseniz…
Neyse, daha çok şey var aslında bununla ilgili yazmak istediğim ama azıcık da olsa içimi döktüm madem, o halde gelelim bugünkü yazımın konusuna.
Yukarıdaki son paragrafı yazana kadar, bugün yazmak istediğimin ne olduğunu ben de bilmiyordum doğrusu. Aniden belirdi aklımda birazdan yazacaklarım. Aslında yazı yazmak da tam olarak budur işte. Bir konuya odaklanmışken düşüncelerimizin bambaşka bir yöne doğru akışı ya da belki de aklımızda hiçbir konu yokken bir anda onlarca konunun bize ışık çakması…
Yazımın bundan sonrası çok uzun olmayacak, bunu önceden belirtmek isterim.
Eski bir iki yazımı okudum bugün. Duygularımı tüm şeffaflığıyla ne de güzel ifade etmişim her zaman, tabii anlayana…
İki buçuk senelik bir aranın ardından yeniden dönmüştüm sahalara ve bir seneden fazla bir süredir de düzenli olarak yazılar paylaşıyorum sizlerle bu platformda. Öncelikle, bana bu kapıları açtıkları için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum tüm Uplifers ailesine. İyi ki varsınız, iyi ki böyle birbirinden farklı içerik üreticileriyle bizleri buluşturuyorsunuz. Siz hep var olun!
Yeniden yazmaya başladıktan sonraki tüm o yazılarıma baktım da; belki de 10 tanesi dışında hepsi benim hayatım, benim kararlarım, benim yaşadıklarım, benim özelim ile ilgili yazılar olmuş. Anlayacağınız, benim yazılarımı okuyorsanız eğer, hayatıma dair belki de çevremdekilerle bile paylaşmadığım bilgilere sahipsiniz demektir. Bu bilgilerin sizlere ne faydası var diye soracak olursanız, verebileceğim cevap benim (kendimce gördüğüm) hatalarımdan dersler çıkarmanız olabilir, benim yaptığım hatalara düşmemeniz de olabilir ya da bunların hepsini bir kenara bırakıp, tam da benim yaptığım gibi, hayatı dilediğiniz gibi yaşamanız bile olabilir.
Hata dedim de aklıma ne geldi biliyor musunuz? Bana göre insanlar üçe ayrılır; hatalarını asla kabul etmeyenler ya da farkına bile varamayanlar, hatalarının farkına varıp bir daha aynı hatayı yapmayanlar ve son olarak, hatalarını görüp aynı hatayı tekrarlayanlar…
Beni yazılarımdan azıcık tanıdıysanız eğer, tabii ki hangi seçenekte olduğumu hemen söyleyebilirsiniz. Öyle değil mi sevgili okurlarım?
Konumuza dönelim.
Diyordum ki, son yazılarıma göz gezdirdim bugün. Hayatımı anlattığım yazılardan, beni bugünkü ben yapan anılara, birtakım doğru yanlış kararlardan, aileme, sevdiklerime, kaybettiklerime, dostlarıma, tostlarıma, hobilerime, kararsızlıklarıma… Ve de daha birçok konuya yer vermişim bu satırlarda. Kimseye boyun eğmeden, olduğu gibi ve kendi halinde bir Gizem tarafından yazılan onlarca yazı…
Bazen mutlu, bazen mutsuz, bezen depresif, bazen Polyanna, kimi zaman ümitsiz ama çoğu zaman umutlu bir kadın var karşınızda…
Bugünkü teşekkürüm yalnızca Uplifers ailesine değil aslında. Aynı zamanda benim bugünlere gelmemde emeği geçen tüm sevdiklerime… Hepinize tek tek teşekkür etmek istiyorum.
Çok büyük şanssızlıklarım da olsa şu hayatta, hayatımın büyük çoğunluğunda hep şanslı bir insan oldum dönüp baktığımda. Başta ailem ve kardeş bildiğim dostlarımın etkisini de unutmamak gerekir bunda.
Benden vazgeçmeyen herkese en güzel dileklerimle.
Benden vazgeçmeyi seçenlere ise, bye bye diyebilme cesaretime de teşekkürlerimle.
Güzel günler elbet olacaktır, belki yarın, belki yarından da yakın ama inanıyorum ki hep olacaktır. Kalbi temiz insanları öyle veya böyle bir şekilde bulacaktır.
Yüreği sevgiyle ve iyilikle çarpan herkesin o günleri ‘en kısa zamanda’ yaşaması dileğiyle…
Son olarak ufak bir hatırlatma; her halinizde yanınızda olan, size her koşulda destek olan sevdiklerinize, imkanınız olduğu her fırsatta teşekkür etmeyi unutmayın, çünkü hayat gerçekten çok kısa.
İlginizi çekebilir: Yine bir Anneler Günü ve en sevdiğim