Gelisiyorum.com | Blog

Gerçek bağ, kendin ile kalabildiğin yerde başlar

05.05.2025
16
Gerçek bağ, kendin ile kalabildiğin yerde başlar

Geçen yazımızda aidiyet ve kaybetme duygularının bizi sürükleyebileceği fanatizm noktalarından konuşmuştuk. Bu hafta da bu konunun devamı niteliğinde yine yetersizlik duygusu ve başkalarından onay alma ve değer biçme yapısı ve bunun fanatizme nasıl dönüşebileceği üzerinden devam edeceğiz.

Bazı günler kendimizi yetersiz hissederiz. Aslında sebep ortada gibi görünür: Biri daha başarılıdır, daha güzel görünür, daha çok övülür, daha çok alkış alır.
Ama aslında o his, çoğu zaman başkaları üzerinden kendimize değer biçmeye çalışmamızdan doğar. Bu his, fark etmeden bizi yalnızca yıpratmakla kalmaz, aynı zamanda olduğumuz kişiden uzaklaştırır. Daha çocukken başlar:

“Bak Ayşe ne güzel yapmış.”
“Ali 95 almış, sen neden 80?”
“Komşunun oğlu işi kapmış.”
“Onlar evlenmiş, sen hala bekar mısın?”

Bu sözler masum görünür, ama içten içe şu fikri yerleştirir: “Değerli olmak için, başkasından daha iyi olmalısın ya da başkaları gibi olmasın.”

Böylece bir ölçüm çubuğu oluşur, bu çubuk bizim elimizde değildir. O hep başkasındadır. Bu kod o kadar basit ve erken başlar ki yıllar boyunca sürekli olarak eklenen yeni kodlarla da artarak içeride gelişmeye ve büyümeye devam eder. Matrix filmindeki Ajan Smith gibi düşünebilirsiniz. Bazı kodlarımız çok güçlü ve eskiden beri gelen kuvvetli duygu ve düşüncelerimizle birleşen ilkel yapılanmamız içinde yer alır ve bizi bugün de rahatsız etmeye gelişmeye devam edebilir, eğer biz yeni kodlarla birlikte farkındalığımızı ve gelişimimizi arttırmazsak. Yetersizlik duygusuna dönersek, kendimizi sürekli başkalarıyla kıyasladığımızda, ister istemez yetersizlik duygusu büyür.

Reklam

Çünkü ne kadar başarılı olursan ol, her zaman daha fazlası, daha iyisi, daha alkış alan biri vardır.

Bu sadece okulda ya da işte değil… Gündelik hayatta da olur:
-Arkadaş grubunda sürekli en komik olmak zorunda hissedersin.
-Sevgilin ya da partnerin seni başkalarıyla kıyaslarsa, yetmiyormuşsun gibi gelir.
-Ailen birinin başarılarını örnek verirse, kendi başarını küçümsersin.
-Sosyal medyada başkalarının hayatı filtrelenmiş gibi kusursuz görünür ve sende hep bir “geri kalmışlık” hissi uyanır.

Zamanla kişi, dışarıdan gelen bu dolaylı mesajları içselleştirmeye başlar.

Bir süre sonra kişi şunu demeye başlar:
“Demek ki sorun bende.”
“Ben yeterince iyi değilim.”
“Onlar böyle düşünüyorsa, bir bildikleri vardır.”

Oysa bazen sorun sadece senin değildir.
Ama içinde bulunduğun çevre, ilişki vb. durumlar sana sürekli bunu hissettirir:
-Fikrini paylaştığında hemen susturulursun.
-Başarını paylaştığında küçümsenirsin.
-Sessiz kaldığında “ilgisiz”, konuştuğunda “fazla gelen” olursun.

Bu toksik döngü içinde, kişi kendi değerini sorgulatacak insanlar ve ortamlara ait kalmaya devam eder. Çünkü yetersizlik duygusu sadece içsel değil, çevresel olarak da beslenir. Kendini yeterli hissetmeyen birey, bir yere ait olmak ister. Çünkü ait olmak, değerli hissettirir. Hele ki güçlü, kalabalık, iddialı bir grubun parçasıysan o zaman eksik hissettiğin her şeyi dışarıdan tamamlayabilirsin.

Ama burada risk başlar: Aidiyet, yerini fanatizme bırakabilir.

Birey artık kendini grup üzerinden tanımlar: “Ben X grubundayım. O halde değerliyim.”

Bu inanç, başkalarına karşı kör savunmaya, kendine karşı sorgusuz itaat haline dönüşebilir.

Kişi artık kendi fikrini, başarısını, kişiliğini değil; sadece grubun gücünü ve onayını taşır. Bulunduğu ortam yapısının düşünce, istek, talep, beklenti ve ihtiyaçları onun da  düşünce, istek, talep, beklenti ve ihtiyaçlarına dönüşür ya da öyleymiş gibi hisseder. Gerçek değer hissi, onay aldığında değil, iç sesini duyabildiğinde oluşur. Birey kendini başkalarıyla, sahip olduklarıyla veya yaptıklarıyla değerlendirmeyi bıraktığında eksik değil, eşsiz olduğunu fark eder. Bazı ortamlarda kabul görmemek, her zaman dışlanmak ya da reddedilmek anlamına gelmez. Bazen bu, sadece senin artık kendine daha yakın olman, kendi düşüncenle, duruşunla var olabilme becerinle ilgilidir.

Kimi zaman farklı düşünmek, farklı hissetmek seni çoğunluğun dışında bırakabilir. Bu yanlış olduğun anlamına gelmez. Bazen senin gösterdiğin duruş, başkaları için bir yol açar. Kendi değerini fark eden birey, bir ortama uymak zorunda kalmadan da orada olabilir. Dışlansa da, benimsense de, eleştirilse de kendi gibi kalabilir. Kişi değerini kendi iç terazisiyle ölçmeye başladığında, birey olarak da sağlıklı ilişkiler ve ait hissedebileceği ortamlar oluşturabilir. Çünkü gerçek bağ, kendin ile kalabildiğin yerde başlar. İşte bu noktada birey, gerçek benliğini ve özgürlüğünü ortaya koyabilir.

Yolunuza biraz da olsa farkındalık ve ışık olması dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Sen misin düşünen? Yoksa başkası mı?

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!