
Görülmenin ve değer görmenin gücü
Görülmek için her zaman çığlık atmamız gerektiğine inandırıldık. Daha yüksek sesle anlatırsak anlaşılacağımızı, defalarca talepte bulunursak fark edileceğimizi düşündük. Çünkü sessiz kaldığımızda yok sayılma ihtimali hep vardı. Çoğumuz, daha çocukken öğrendik bunu. Sadece ağladığında ilgi gören bir çocuk, “ancak sesimi yükseltirsem fark edilirim” diye öğrendi. Hata yaptığında özür dilemeyen veya sevgisini göstermeyen bir ebeveyn, “benim duygularım önemli değil” mesajını verdi; sevgi ve değerin sürekli çaba gerektiren bir şey olduğunu öğretti.
Bu deneyimlerle büyüyen biri, ilişkilerinde de aynı döngüye girer. Sessizliğin unutulmak anlamına geldiğine inanır. İçinde görünür olamayan çocuk, yıllar sonra bile kendini duyurma ihtiyacıyla kendini belli eder. “Beni fark et, beni duy, beni gör.” İşte bu yüzden bazen kendimizi defalarca anlatırken, değerimizi kanıtlama çabasına girerken buluruz.
Psikoterapötik açıdan baktığımızda, sessizce fark edilmek, içimizdeki küçük çocuğun yıllardır beklediği bir onayı temsil eder. Carl Rogers’ın dediği gibi, insanlar en çok kendilerini koşulsuz kabul edildiğinde büyür ve gelişir. Sessiz bir bakış, bir kelimeye ihtiyaç duymadan “sen yeterlisin” mesajını iletebilir. John Bowlby’nin bağlanma teorisi de bunu destekler; güvenli bağlanma deneyimi, sessizce de olsa kendini ifade etme ve sevildiğini hissetme kapasitesini artırır. Çocuklukta doyurulmayan bu temel ihtiyaç, sessiz fark edilme ile yetişkinlikte onaylanır; böylece artık kendimizi sürekli ispat etme çabasına girmeden, sadece olduğumuz için sevilmenin ve değer görmenin huzurunu yaşayabiliriz.
Bunlar bize gösteriyor ki, çocuklukta duyulmayan, fark edilmeyen yanlarımız yetişkinlikte hala varlığımızı etkiler. İçimizdeki o küçük çocuk, görünmez hissettiğinde sessiz bir huzursuzluk taşır; kendini duyurmadan, kelimelere ihtiyaç duymadan anlaşılmayı bekler. Gerçek ihtiyaç, dışarıdan gelen sürekli onay değil; kendi varlığının, sessizliğinde bile fark edildiğini hissetmektir. Bu farkındalık, ilişkilerde çırpınmayı bırakmamızı, kendimizi olduğu gibi kabullenmemizi sağlar.
Bilimsel açıdan baktığımızda, değer görmek beynimizde güvenlik ve aidiyet hissini besler. Özellikle “ayna nöronlar” sayesinde, karşımızdaki bizi anlamak için söze ihtiyaç duymaz; yüz ifademizi, ses tonumuzu, beden dilimizi sezgisel olarak okur. Gerçek sevgi, tam da bu anda görünür olur. Senin kelimelere dökmediğin şeyleri hisseder, sen kendini kanıtlamaya çalışmadan da seni duyar. İşte bu, sağlıklı bir ilişkinin en önemli göstergesidir.
Belki de en büyük öğrenme budur: Görülmek için kendini tüketmek yerine, zaten görünür olduğunu kabul etmek. Kendini sürekli ispat etme çabasını bırakıp sessizliğe yaslandığında, karşında kalabilenler senin hak ettiğin insanlardır. Çünkü onlar, sözünden veya davranışından değil, varlığın için kalırlar.
Günlük yaşamda gerçek değeri çoğu zaman sessiz, fark edilmeyen anlarda hissederiz. Sen yorgunken çayını hazırlayan, gözlerindeki buğudan sıkıntını fark eden ya da kalabalığın içinde yanında dururken varlığıyla güven veren bir insan… Bu sadece bir davranış değil; sana istemesen bile, müdahale etmese de, seni olduğu gibi sevdiklerini hissettirebilme yetisidir. Gerçek sevgi, büyük sözlerde değil; istemesen de sana ulaşıveren o sessiz, güven veren fark edilişte gizlidir.
Psikolojik açıdan bakıldığında, bu sessiz anlaşılma hâli kişinin öz değer duygusunu besler. Çünkü o an, çocuklukta duyulmamış yanların şefkatle görülür. Ve bu sadece karşındaki insanın sana sunduğu bir armağan değil, aynı zamanda kendi içsel yolculuğunun da parçasıdır. Çünkü fark etmek, içindeki küçük çocuğu nihayetinde sakinleştirir.
Değer görmek için kendini kanıtlamana gerek yok. Sen sustuğunda bile duyuluyorsun. Sen yorulduğunda bile hissediliyorsun. Sen olduğun için zaten görünürsün. Hak ettiğin değer, sesinde değil, varoluşunda gizlidir. Sessizlik bile seni şefkatle kucaklayabilir; yeter ki bunu fark etmeyi öğren, yeter ki kendi varlığının değeriyle barış içinde ol. Ve işte o zaman, her söz ve davranışa ihtiyaç duymadan, sadece sen olduğun için sevilmenin büyüsünü hissedersin.
İlginizi çekebilir: Şefkatle ve yeniden: Yetişkin olma yolculuğu