
Günün akışına yetişemeyen düşünceler
Bugün, yine, aklında milyonlarca düşünceye ev sahipliği yapan bir Gizem var karşınızda sevgili okurlarım, öncelikle onu bilin isterim. Hatta bugünkü yazım için de herhangi bir konu belirlemiş değilim. Zihnimin içinde ‘roadtrip’ playlistimdeki birbirinden alakasız onlarca şarkı gibi olan bu düşünceleri paylaşmak istiyorum sizlerle bugün sadece.
Konusuz ama sahici, bir buradan bir şuradan misali….
Uzun süredir hayatıma ne sevgili olarak ne arkadaş olarak birilerini dahil etmek ‘istemiyorum’ istememesine de, bir şekilde oluyor işte. Sonuçta kafamın uyuştuğu insanlara neden yok diyeyim ki, sonunun hüsran olacağını bilsem bile…
Bir süre önce biri ile tanıştım. Belki de; hayatlarımız, hayattan beklentilerimiz, yaptıklarımız, yapacaklarımız bu kadar benzer olmasa, hiç düşünmezdim onunla bir arkadaşlık kurmayı, çünkü yeteri kadar arkadaşım da dostum da vardı. Ama güzel bir enerji oluştu aramızda. Aynı şey dünyadan ve insanlıktan beklentimiz, sonuçta ikimiz de ‘eco’ yaşam tarzını benimsemiş bireyleriz…
Bu arkadaşım ile son zamanlarda pek sık görüşür olduk, birlikte keyifli ve kaliteli zaman geçirdiğimiz için olsa gerek. Hayat görüşlerimiz ile ilgili sohbetlerden, ‘eco’ başlıklı Instagram hesaplarımızla ilgili fikir alışverişlerine. Daha da birçok konu var aslında bizi buluşturan, bazen acılarımız, bazen aşklarımız…
Hani hep anlattığım biri vardı ya bu satırlarda sizlere, en sonunda başardım kendisini aklımdan da kalbimden de çıkartabilmeyi. Ah ne mutluyum bir bilseniz! Zor oldu ama en sonunda oldu diyebilmek, nasıl rahatlattı ruhumu…
Hepimiz ‘o büyük aşklarımızı’ öyle ya da böyle, gün geliyor kalbimizden de aklımızdan da şutlayabiliyoruz inanın. Sadece doğru zamanı bekleyin. Instagram’da her zaman karşıma çıkan cümleydi; bir gün uyanacaksın ve yeniden ‘iyi’ hissedeceksin…
İşte benim durumum da tam böyle oldu, çok uzun süredir bu anı bekliyordum ve en sonunda başardım. Sadece kalbimden değil, düşlerimden de, hayallerimden de çıkartabildim kendisini!
Peki ya bununla hala savaşmaya çalışanlar? Ne sevdiği kişiyi, ne de yaşananları unutabilenler?
Canlarım benim, ah güzel insanlarım. Merak etmeyin, o gün elbette gelecektir, sadece sabredin ve o günün gelmesini bekleyin. Bir de o günün geleceğine yürekten inanın lütfen!
Ne derler bilirsiniz; belki yarın, belki yarından da yakın…
Geçen hafta 1 günde bitirdiğim ve arkadaşlarıma adını 3 kez yanlış yazdığım dizi var bir de şu an aklımın bir yerlerinde. Netflix Türkiye’nin yeni yapımlarından ‘Geleceğe Mektuplar’ ya da gelecekten… Peki siz hangisini tercih ederdiniz? Geleceğe mektup yazmak mı, yoksa gelecekten gelen mektupları okumak mı?
Değişik bir konu aslında, yalnızca iki cevabı olsa da, birçok nedeni olabilir bu tercihlerimizin. Belki önümüzdeki haftalardaki bir konu olur bu da, ne dersiniz?
Peki aklıma gelmişken: Em dash’ın (—) son yıllarda bu denli yaygınlaşması, neredeyse tüm yazılarda, makalelerde, sosyal medya paylaşımlarında kullanılması, bir tek benim mi dikkatimi çekiyor, çok merak ediyorum doğrusu. Açıkçası, bu kullanımın ChatGPT gibi uygulamaların kaleminden (!) çıktığını düşünüyorum, hatta düşünmekle kalmayıp eminim diyebilirim. Çünkü gördüm, yaşadım.
Bu da artık yazılan çizilen her şeyin yapay zeka ile üretiliyor olduğunun ispatı değil mi sizce de? Üzüldüğüm şey; benim gibi kendi fikirlerini kullanarak halen daha üretmeye çalışan insanların sayısının her geçen gün azalıyor oluşu da olabilir, bizlerin o derece emek harcayıp, kimilerinin ise hiçbir efor sarf etmeden hazıra konuyor oluşu da.
Ben de son zamanlarda ChatGPT ile oldukça sıkı fıkıyım bu arada, bu konuda elbette yalan söylemeyeceğim. Ancak diğerlerinden farkımın; yazılarımı ve Ecomind paylaşımlarımı kendi emeğim, kendi düşüncelerim ve kendi dilim ile hazırlıyor oluşum olduğunu da sizlerle paylaşmak isterim.
Tamamen doğal, tamamen içten, tamamen Gizem…
Söylediğim gibi, kimi zaman ben de kendisine danışıyor olsam da, çoğunlukla o yardımlarla tatmin olmayıp, yeniden kendi cümlelerime döndüğümü de eklemek isterim…
Yapay zekanın hayatlarımızı akıl almaz derecede kolaylaştırdığını ama bir yerde de buna dur diyebilmek gerektiğini düşünüyorum ne yalan söyleyeyim. Hayatımızı ve aklımızı tamamen ona vermektense, onu bir araç olarak görmek daha doğru olmaz mıydı?
Instagram’da bir yazı görüp paylaşmıştım uzun bir süre önce: “ I want AI to do my laundry and dishes so that I can do art and writing, not for AI to do my art and writing so that I can do my laundry and dishes.“ – Joanna Maciejewska
Yani diyor ki: Yapay zekanın çamaşırım ve bulaşığım ile ilgilenmesini istiyorum, böylece ben de sanatımı yapıp yazımı yazabileyim; ben çamaşır ve bulaşık ile ilgileneyim diye benim yerime sanat yapıp yazı yazmasını değil…
Ne kadar doğru bir söz. Halbuki hayatlarımız tam da cümlenin ikinci yarısı gibi olma yolunda ilerlemiyor mu dersiniz?
Aslında sizlerle paylaşmayı istediğim daha çok konu var bugün aklımda ama bugünlük bu kadar diyelim mi?
Düşüncelerinizin benliğinizi kontrol dışı bırakmadığı, akışı yakalayabileceğiniz, ama en önemlisi de gerek beden, gerekse akıl sağlığınızı yitirmeden geçireceğiniz tatlı günler dilerim…
İlginizi çekebilir: Onu olduğu gibi kabul etmek mi, kendini tüm çıplaklığıyla gösterebilmek mi?