Gelisiyorum.com | Blog

İki ben, iki at, bir duvar

31.05.2025
24
İki ben, iki at, bir duvar

İki tane at geliyor uzaktan o kadar güzeller ki, biri altın biri boz. Yanımıza sokuluyorlar iyice ve paaat pat burunlarını oturduğumuz duvara vuruyorlar. Bir daha bir daha, hiç acımadan kendilerine vurdukça vuruyorlar.

Bakıyorum gözümün ucuyla hiç görmemişim gibi çeviriyorum kafamı, izlemeye devam ediyorum salınan çalıları…

Yanımda oturan bir ben daha var, baksana ne yapıyorlar diyor endişeyle. Aslında o heybetleri ile gelip bize vuracaklar sanmıştım, vursalar yıkar geçerler, ama ne ise işte… Kendilerini duvarda dövüyorlar!

Yazık güzelim atlara…

Atların kalbi bir basketbol topu kadarmış. 

İnsanın kalbi de yumruğu kadar. 

Reklam

O koca kalbiyle gelip küçük kalpli zalimin duvarında parçalıyor kendini, ya koca kalbi zalimi devirmeye kıyamıyor olduğundan sebep, yada zulmün günden güne eriten büyüsünden.. Neydi onun adı, ha; manipülasyon! 

Duvara hiçbir şey olmuyor, duvarın üzerindeki benlerden birine ise duvara olan bile olmuyor. Zalim!

Öbür ben ise gördüğüne sadece şaşırıyor. O da şaşırsın dursun. 

Gitti canım atlar…

Biri altın biri boz, uzun yeleleri, pırıl tüyleri, kırık kalpleri…

Pat pat pat vuruyorlar. 

Belki vurdukça acıları çıkıyor, öfkelerinden diğerlerini koruyorlar, belki de beni gör çığlığının doruklarında o inadın uğruna kendilerini öldüresiye dövüyorlar. 

İnsanın kendine yaptığı, bir döngüden kusursuz bir acımasızlıkla çıkmamasının kısacık öyküsü bu. Kendine zalimliği, kendi özgürlüğüne ihaneti…

Pat pat vuruyoruz kafamızı aynı taşlara, aynı duvarlara. Üzerinden bir çırpıda atlayabileceğimiz hatta etrafından dolaşıp gidebileceğimiz  kendi yaptığımız ve başına da kendimizi bekçi diktiğimiz beton duvarlara. 

Duygularımızı dondurup acımasızlıkla eğittiğimiz bekçimizi dikiyoruz başına; buradan geçecek, bir şey diyecek olursa onu dinleme, görme! Ha bunu fark eden bir parçan olursa, onu da dinleme!

Kaldı ki o parça da, o güzel atlarla ne yapacağını bulana kadar cesaret edemeyecektir duvardan inip onların sırtında bu diyarları terk etmeye! 

Uçsuz bucaksız arazinin ortasına dikilmiş iki basamaklı kısa bir duvarın üzerinde iki tane ben. Biri donmuş diğeri korkmuş. 

Duvarın önünden dört nala gidebilecekken “beni gör” diye diye burunlarını parçalayan iki at. 

Kendini görmemeye yemin edip, yemin ettiği anda donmuş bir ben ve o ana takılı kalmış koca bir yaşam…

Sadece bir an, arazinin duvardan çok daha geniş olduğunu, atların yüreğinin donmuş bir yumruktan kat kat büyük olduğunu, duvarı inşa edenin kendin olduğunu, korkan halinin çocuk olduğunu gördüğün küçücük bir an; bu saçma sapan kurguya kanışına bakıp “kaz”lığına koca bir kahkaha atmaz mısın!?

Bin o güzel atlara da sür dört nala, bir geri bakışta göreceksin donmuş halin de sen değil bir korkuluk, bir kukla şimdiye kadar başında. İçinden bilirsin, biraz uzaktan baktığında görürsün,  sahibin sandığın kim o “korkuluk”, seni bir karga gibi özgürlüğünden sakınan. 

Bin o güzel atlara hiç bakmadan ardına git dört nala, nereye gideceğini bilmeden, gitmeye git.! Rüzgarı hissetmeye, bilmediğin yerlerde bilmediğin kendini görmeye git…

Her beton bir mezar taşıdır başını çarptığın. Bir parçanı gömüp bıraktığın. 

Bundan sebep, kendine yasını bitirip, yaşamaya git!

İlginizi çekebilir: İnsan diye tasvir edileni gübre edip üzerine filizlenendir ‘insan’

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!