Gelisiyorum.com | Blog

İlişkilerde yaralanmak: Nasıl köklerimizi güçlendiririz

02.09.2025
26
İlişkilerde yaralanmak: Nasıl köklerimizi güçlendiririz

“It’s six years of never being different. But this is it… I am done. Don’t call me, ever again. Forget you know my number. In fact, forget you know my name. And you can drive down this street all you want… Because I don’t live here anymore.”

Sex and the City izleyenlerin belki de benim gibi ezbere bildiği Carrie ve Mr. Big sahnelerinden biri bu. Geçen gün sosyal medyada yine karşıma çıktı. Ve o an anladım ki, bu sahneyi hepimiz hayatımızın farklı zamanlarında yaşadık.

Siz de en çok yakın ilişkilerden yara aldığımızı düşünmüyor musunuz? Nedeni insanın var oluşuna kadar uzanan bir şey.

Hepimizin görülme ve sevilme ihtiyacının yanına bağ kurma isteği eklenince tabi ki yara alıyoruz. Ve bu yaralanma hali de hayat boyu bizimle kalıyor. Bazen aynı ilişkinin içinde yara alıp birlikte onarmaya, bazen de başka ilişkilerde aynı yaraları tekrar tekrar deneyimlemeye kadar uzanıyor.

Ben en son “artık bir ilişki için üzülmeyeceğim, artık anladım” dedikten çok kısa bir süre sonra kendimi yaranın içinde oradan da eski bir yaralarıma doğru itildiğimi fark etmiştim. Çünkü bir kere bir yer kanadığında, aslında hep orası kanar. İlk yara aldığın yer, sonraki tüm yaraların köküdür. O yüzden orayı tanıyabildikçe, yarayı yok etmeye çalışmak yerine onunla oturmayı öğrenirsin.

Her yara aldığında bu pratik yeniden başlar. Yani insanlığımız, aslında yaralarıyla savaşmaktan vazgeçip onları sevebilme niyetinde saklıdır.

Reklam

Repliğe dönersek, benim de bir “Mr. Big”im vardı. Ne onunla ne onsuz olabildiğim, toksik bir ilişkide yıllarımı harcadım. Her gidişinde başka yollara açıldım; tam “sağlıklı bir şey buldum” dediğim anda o yeniden belirirdi ve ben yine ona koştum. Kaç yıl böyle geçti, kaç ihtimali harcadım bilmiyorum.

Pişman mıyım? Hayır. O zamanlar başka türlü bir şey seçme olanağım yoktu. Çok koştum, çok sevdim, çok yara aldım. Hayalperesttim. Karşımdakinin bile öldüremeyeceği bir sevgiyi kalbimde yaşatmaya çalıştım.

Sonra hayatıma yoga girdi. Zamanla öğrendim, büyüdüm. Bir gece yine Mr. Big’den mesaj geldi. Ama bu kez kalbimde bir tepki yoktu. İlk kez sınır koyabilmiştim. İşte o an Mr. Big’in aslında çoktan ölmüş, hatta belki hiç var olmamış olduğunu fark ettim.

Hepimiz bu noktada tökezliyoruz. Ya karşı tarafı suçluyoruz ya da vermediklerini. Sınır koyamıyoruz. Ve fark etmeden kendimizi bir karmaşanın ortasında buluyoruz.

Oysa sınır koyabilmenin gücünü asla küçümsemeyin! Sınır koyabilmek, kişisel sevgiden geliyor. Terapilere, çalışmalara gidebilirsiniz; hepsi çok değerli. Ama siz eyleme geçmedikçe hiçbir şeyin anlamı yok. Çünkü asıl güneş sizsiniz! Siz aydınlattığınız için, siz anlam verdiğiniz için oradalar.

Hayatın küçük önemsiz gibi gördüğünüz anlarında kocaman bir yaşam saklıdır. Geçen gün onlardan birini yaşadım. Kocaman bir çiçek yana doğru eğilmeye başlamıştı. Ben kendi yöntemimle bağladım ama işe yaramadı. Sonra bilen biri geldi ve ilk yaptığı şey köküne bakmak oldu.

“Kökü sallanıyor” dedi. “Toprağı sağlamlaştırmak lazım.” Biraz toprak ekledi ve o çiçek yeniden dimdik ayakta durdu. Hayat da böyle değil mi? Var olmak biraz sallanmak, biraz yapraklarını dökmek. Ama kökünü derinleştirebildiğinde yeniden çiçek açabilmek.

Peki, bu nasıl olacak? Kendinle en son ne zaman vakit geçirdin?

Sadhguru’nun sorusu hep kulağımda çınlıyor: “Kendine iyi bir eşlikçi misin?” Çünkü kendine iyi bir eşlikçi olmayan, başkasına nasıl olabilir ki? Olsa bile sağlıksız dinamikleri nasıl görebilir?

Tıpkı ağacın her sonbaharda solmuş yapraklarını toprağa bırakması gibi, biz de artık bize hizmet etmeyenleri bırakabiliriz. Bunun için köklerimizi sağlamlaştırmamız ve yüzümüzü güneşe çevirebilmemiz yeterli.
Ve unutmayın…

Güneş her zaman sizsiniz.

İlginizi çekebilir: Değişime kalp gözünden bakmak

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!