
İnsanın kurtuluşu kendi zihnine uyanmasıdır
Zihin, farkına varılana kadar bir hapishane ya da ipleri elinde tutan bir kuklacı gibidir, siz de kuklası… Buna mindfulnessta tepkisellik denir. Yaşamında ne kadar tepkisel ve ne kadar proaktif olduğun senin farkındalık seviyeni belirler.
Zihnin katmanları vardır: Terbiye edilmemiş zihin, zihnini fark eden zihin, terbiye edilmiş zihin.
Terbiye edilmemiş zihni anlatalım biraz: Benlik zanları, savunma mekanizmaları, gölgeleri, hırsları, arzuları, başka türlüsünün mümkün olmadığı söyleyen faşist inançları, yani doğru budur diye direttikleri.. Korkuları vardır, kendine özgü kaygıları.
Zihin sevemez ama çıkarları vardır. Onlar karşılandığında seviyormuş gibi görünür. Zihin öz varlıktan farklıdır, bu anlayış Advaita’nın temel prensiplerinden biridir. “Zihin sevemez.” çünkü Advaita’da sevgi; saf varlık ve birliğin doğasıdır. Yani Bir’lik halinde olmayan tevhid’i deneyimlemeyen seviyorum diyemez. O Kendini daima güvende hissetmek ister.
Bunu ister, çünkü asla güvende değildir. Güven nedir bilmez. O ancak gözünün gördüğüne inanır ve bilirse güvenir. Savunmasız bir çocuk gibi… Anlat bana, söyle, göster der durur, gelecekten emin olmak ister, kaygılıdır… Geçmişteki diyalogları tekrar tekrar sarar ve içinde yeniden diyaloglandrır, en iyi cevabı bulmaya çalışır, onuru için, özgüveni için, vs.. Çünkü en başta dediğimiz gibi Benlik zannı vardır, kendisini şöyle ya da böyle olması gereken biri sanır ve öyle olmaya çalışır, çabalar, mücadele eder, bir türlü de olmaz istedikleri, bu yüzden huzursuz ve kaygılıdır.
Mindfulness çalışmalarıyla kişi kendi zihnini görmeye başlar, ona getirdiği hikayeleri ve o hikayeleri hangi duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli getirdiğini anlamaya başlar. Anladıkça da kendi zihni ile konuşmaya başlar. Örneğin; ona güvende olduğunu söyler, “Hakkımda böyle düşünmüşlerse ne olmuş, biz kendimizi bilmiyor muyuz?”, “Hadi canım sen de! Öyle bir şey olacak diye şimdiden kendimizi korkutmamıza ne gerek var, şu anın içinde her şey mümkün!” gibi şeyler söyler.
Görür ve onu rahatlatır, onu güvene çağırır, bolluk ve berekete, sevginin varlığına çağırır. Şu anda kişisel gelişim ile ilgilenenlerin geldiği seviye genellikle burasıdır. Zihnin bütününün doğasında hem korku hem de sevgi hem huzur hem de kaygı bulunur. Ancak bu zıtlıklar arasında bir köprü kurmak ve zihni olumlu titreşimlere yönlendirmek, kişinin kendi zihinsel alanını ustalıkla yönetmesiyle mümkündür.
Ben buna “İlla bir şeye inanacağız madem, o zaman pozitif olana inanalım, nasılsa ikisi de hakikat değil ancak illa bir realite içerisinde yaşayacağım o halde bu pozitif bir realite olsun..” demeye başlanılan bir bilinç seviyesi diyorum. Yani yaratımın içeriden dışarıya doğru olduğunu fark eden ve kurban psikolojisinden çıkıp kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olan ve onları bilinçle yönlendiren zihinsel bir ustalık hali.
Bu kişinin kendi zihninin terbiyecisi olan zihindir. Ancak yine de buna kişinin Öz Varlığı diyemeyiz çünkü Öz Varlığımızın bir kelamı yoktur. O sadece var olur. İYİ ya da KÖTÜ, pozitif deneyim ya da negatif deneyim onun için aynı şeydir. Daha da doğrusu birbirlerini götürürler… +2 -2 = 0’dır. Bu seviyeye biz yalnızca zihnin kendini gözlemleme ve yönlendirme becerisi diyebiliriz.
Zihninizin katmanları vardır. Onun bir katmanından çıkar başka bir katmanına girersiniz.
Terbiye olmuş zihin, güvendedir, güvende hissettiği için ‘an’da olmayı becerir. Geçmişi ve geleceği ile ilgili içi rahattır. Olan olmuştur ve olduğu haliyle hayırlıdır. Artık zihni bunu görür.
Satvik bir zihin, negatif senaryolar ya da yargılar üretmeyi durdurmuştur.
Zihin bir titreşimdir ve frekansı, düşünce kalıplarınızla şekillenir. Kaotik bir zihin, düşük frekanslı titreşimler yaratır ve yaşamınızda kargaşaya neden olur. Zihninizi terbiye etmek, onu uyumlu ve yüksek frekanslı bir hale getirir, böylece hem bireysel hem de evrensel düzenle hizalanırsınız.
Peki tüm bu Zihnin katmanlarını öğrendiğimize göre bunun ötesinde olan nedir?
Zihniniz bir araçtır, ancak bu aracın ötesinde bir kaynak vardır. Bu kaynak, Öz Varlığınızın sessizliğidir. Zihini bütünüyle farketmek Öz Varlığınızı anlamak demek değildir ancak Onun ne olmadığını anlamış olursunuz. Zihin ve Öz’ü ayırt etmek, sizi evrenin bir yaratıcısı olarak konumlandırır.
Advaita… Dualitenin ötesi… “Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var, seninle orada buluşalım…” -Rumi
Advaita nedir?
Advaita, Sanskritçede “ikilik (düalite) olmayan” anlamına gelir (“a”: olumsuzluk eki, “dvaita”: ikilik). Advaita, Vedanta felsefesinin bir dalıdır ve birliğe dayalı bir öğretiyi ifade eder. Temel prensibi, evrendeki her şeyin tek bir özden (Brahman) oluştuğudur. Advaita Vedanta’ya göre:
- Brahman: Sonsuz ve değişmeyen gerçekliktir. Tüm varoluşun temelinde Brahman bulunur.
- Atman: Bireysel ruh ya da özdür. Advaita Vedanta, Atman ile Brahman’ın özünde aynı şey olduğunu vurgular: “Sen O’sun” (Tat Tvam Asi).
- Maya: Dünya, dualite (iyi-kötü, doğru-yanlış) gibi algılar bir yanılsamadır. Maya, zihnin ve duyuların yarattığı bir illüzyondur.
Advaita’nın amacı, bu yanılsamanın ötesine geçip, birliğin farkına varmaktır. Bu felsefeye göre, zihnin katmanlarını aşmak ve saf farkındalıkla birleşmek, kişinin nihai kurtuluşuna (moksha) yol açar.
Sevgilerimle…
Ben Dilek Cantimur, bana Instagram üzerinden @dilekcantimur_love ismiyle ulaşabilir veya www.dilekcantimur.com web sitemi ziyaret ederek seanslarım ve eğitimlerim hakkında da bilgi sahibi olabilirsin.
İlginizi çekebilir: Bu günler geçecek ama önemli olan ‘nasıl’ geçtiği