
Kimdin sen, özünde? Bir başkasının gözünden kendine bakmak
Kimsin sen, kendi gözlerinde?
Aynalar gerçekte kimi yansıtıyor?
Kaç benlik taşıyorsun içinde?
Kimin sesi yankılanıyor durmadan zihninde?
Hangi gözlerle tanımlıyorsun kendini?
Kim bilir seni, sen dışında, en saf haliyle?
Hiç fark ettin mi?
Sana bir rol biçtiler; üzerine yakıştırdılar.
Gördükleri, aslında yansıttığın kimlik değil, verdiğin savaşların eseriydi.
Giydirdikçe kestiler, biçtiler. Sana bu yakışır dediler.
Sorun şu ki: Gitgide sen de bu role uyum sağlamaya başladın. İnandırıldın.
Belki de varoluşundan beri “ben böyleyim” dedin.
Ama içten içe olduramadığın, içine sinmeyen bir şeyler vardı.
Gerçeğini konuşmak istedin, ama “sen busun” diye direttiler.
Üzerine oturmayan tüm roller yaşamını yönetmeye başladı.
Oysa sen seçmemiştin bunları.
Belki gerçeğini konuşmayı seven biriydin; “öyle konuşmaz” diye susturdular.
Belki yaşamın başka bir yoldan geçiyordu; “o yoldan gidemez” diyerek karar verdiler.
Daha neler neler… Ve özünle uyuşmayan birçoğu daha.
Kendini tanımlayışın farklıydı, ama sana bunu hiç yakıştırmadılar.
Çünkü kendileri kimse, hangi tanıma uyuyorlarsa, seni de o tanıma sığdırmaya çalıştılar.
Sığmaya çalıştıkça sığıntı kaldın.
Küçüldükçe küçüldün.
Senden geriye eser kalmadı.
Kalsa da, sana biçilen role uyum sağlamak zorunda kaldın.
Çünkü onlar sana nasıl baktıysa, sen de kendine o gözlerle bakmaya başladın.
Ve bunu çoğu zaman fark etmedin. İçselleştirdin.
O tanımlara uymak için kendini bastırdığın her an, içten içe biliyordun:
Sen bu değildin.
Sen bambaşka biriydin.
Yalnızca, o rollerin bulunduğu alanda küçülüyordun.
Gerçek sen çok daha büyüktü.
Onlar bunu bilmiyordu.
Sen ise bunu yaşatacak cesareti bulamamıştın.
Ve böylece, potansiyelini baskılayan bir öykü daha yazılmış oldu.
Bir başkasının gözleri, aynalık etmemeli bize.
Tüm tanımları çiğneyip, gerçeğimizi konuşacak cesarete sahip olmalıyız.
Yalnızca biz tanımlayabiliriz kendimizi:
Kişiliğimizi, hayallerimizi, potansiyelimizi, duygu ve düşüncelerimizi.
Bizden doğan bir şeyi, bizden daha iyi hiç kimse şekillendiremez
Birbirlerinin rollerine uyum sağlamaya çalışan ve özünü reddedenler, bizi tanımlayamaz.
Eğer bir farkımız varsa, bunu ortaya koymalıyız.
Koymalıyız ki, başkalarının gözüne ya da zihnine hitap etmek zorunda olmadığımızı hatırlatalım.
Çünkü yalnızca, özünü bir başkasının tanımına sığdırmaya çalışanlar,
başkalarını da o tanımlara sığdırmak ister.
Ama kimsenin zihnindeki ideal insan tanımına uymak zorunda değiliz.
Zaten, o tanımlara en çok da kendileri uymaz.
Bir başkasının değersizliğini, üzerimize alınmamalıyız.
Nesilden nesle aktarılan “biz böyle insanlarız” tanımları,
belli bir gruba uyum sağlamak içindir.
Bizlik bir şey yoktur; birlik bir şey vardır.
Birlik, ancak bireyselliğinin içinden geçenlerle var olur.
Bizi tanımlayacak olan her şey, özümüze yaklaşmalıdır.
Saf benliğine temas edemeyen herkes,
sadece kendine biçtiği rollerin benliğiyle konuşur.
Bu roller, kişiye, ortama ve duruma göre değişir.
Oysa özüyle temas eden bir insan, her durumda aynı duruşu sergiler.
Çünkü artık “ben buyum ve gerçeğimi konuşmaktan korkmuyorum” diyebilecek güce ulaşmıştır.
Şimdi tekrar sor:
Kimdin sen, özünde?
İlginizi çekebilir: Six-pack değil, core gücü: Karın kaslarını doğru çalıştırmanın önemi