
Lohusalıkla başa çıkma rehberi
“Anne” olacağımı öğrendiğimde 1 hafta ağlamıştım. Sanılanın aksine mutluluktan değildi ağlamam, kaygıdandı. Kendi kendime “Daha kendi akışımın içinde yer yer nereye gittiğimi çözemezken nasıl iyi bir anne olacağım?” diye sorgulamaktan kendimi alamamıştım. Yaptığı her şeyi sözde mükemmel yapmaya alıştırılmış bir Büşra, çalışmadığı konuların olduğu bir sınava girecekti. Okumak istediği kitaplar, seyahat edeceği ülkeler ve öğrenmek istediği diller vardı. Tüm bunları düşündükçe daralan nefeslerim ve korkularım artıyordu.
Korku ve kaygıların, fosforlu tişörtler gibi insanın üzerinde bağırma gibi bir huyu vardır. Sessiz kaygılarımın cevapları toplum tarafından kulağıma fısıldanıyordu. Doğumdan sonra bu kadar okuyabilecek misin bakalımlar, bu kaygıyla senin lohusalık çok zor geçerler gibi sözde olacaklar için tedbir almamı isteyenlerle doluydu. Sahi, yarının garantisi var mıydı da bu kadar endişe yüklemeye çalışıyorduk?
Gelecek gelip çattı. 12 Haziran sabahı anne oldum. Lohusa 40 gün evden çıkmaz dediler, 7. gün bebeğimin 2 saatte bir uyanmalarını fırsat bildim, gittim kahve içtim. Evde kahve olmadığından değil, dışarıda akan hayatı unutmamak için. Bana iyi gelen dostlarıma sarılıp geldim. Bebeğimin bana en çok ihtiyacı olduğu dönemdi, biliyordum ve ona göre davranıyordum. Benim ağlamam ya da huzursuz olmam değildi onun ihtiyacı, annesinin sevgisi ve huzuruydu. Huzurumu artırmamın yolu ise kendime dönmekten geçiyordu.
Her zamankinden daha fazla kafa yordum nelerin bana iyi geldiğine. O uyurken kitaplar okudum, süt sağarken eskiden sevdiğim gibi kulaklıktan şarkı dinleyip hayaller kurdum. Ona anı kalması ve duygularımı daha net görebilmek adına bir günlük tuttum. Onunla geçen günlerimi bana hissettirdiklerini ileride okuyabilmesi için bazı günler sayfalarca yazarken kendimi varlığına şükrederken buldum. Bugün dönüp okuduğum da koca bir iyi ki diyorum çünkü bazı anlarını zaman içinde unutmuşum bile.
Sonra fark ettim ki onun kendini geliştirmesinin en kolay yolu bendim. Okuyabilecek misinlere inat değildi ama bazı kitapları ona anlatmak için daha dikkatli okudum. Ağladığım, sabrımın zorlandığı günler de çok oldu. Ağlamam geçince kendime, kendine saygı duymayı ve stresini yönetmeyi de senden öğrenecek, telkinleri ile kendimi toparlamam gerektiğini hatırlattım. Saçım hep toplu olsa da kapatamadığım göz altlarım, gömleğimdeki kusmuk ele verdi bazen dağıldığımı. Yakamda en güzel broşum olan bebeğim bütün rüküşlüğümü aldı.
Yardım istemek, şarjım az tükeniyorum demek, bunaldım demek kendime yaptığım en büyük iyilik oldu geçtiğimiz 1 yılda. Kendime dönebildiğim, kendimle geçirebildiğim zamanlarda yeniden şarj oluyor ve bebeğime daha yoğun ilgi alaka gösterebiliyordum.
O büyürken anladım ki okumuş, nefes alabilmiş, duşunu alırken acele etmemiş, bedenini kendi için hareket ettirmeyi başarmış bir anneden daha faydalısı yoktu. Kendimi tanıma yolumda mum içimdeymiş meğer. Korktuğum karanlık, mumun yanması ile aydınlanmış. Ve ben kendi ateşimden korkmuşum beni yakar diye yok yere. İçim ısındı, katılaşan her duygum eridi. Önyargılarımı dönüştürmemde, insanlara karşı daha nazik olmam konusunda bana rehber oldu. Eskiden bir kutudaymışım Alanım genişledi. Bu yeni sürümüm bazen kasıyor ama eskisinden daha sağlam. Söyleyebildiğim tek şey koca bir “iyi ki”.
İlginizi çekebilir: Yeni anne olmuş birini desteklemek için ne yapabilirsiniz?