Gelisiyorum.com | Blog

Mevsim değişiyor ve içimizdeki dönüşüm başlıyor (mu?)

03.10.2025
5
Mevsim değişiyor ve içimizdeki dönüşüm başlıyor (mu?)

Sonbahar mevsiminin mevcut olanı yeniden değerlendirme, işe yaramayanları bırakma, ihtiyacımız olanları (yeni bir yetkinlik ya da yeni bir alışkanlık) ise hayatımıza katabilme konusunda en doğu zaman olduğu söylenir. Bu durum, mevsimsel olarak dönüşüm geçiren doğaya uyumumuzun bir yansıması olarak da yorumlanabilir.

Ağaçlardan düşen kurumuş çıtırdayan yapraklar, bırakabilmenin; yeşilden sarılara turunculara evrilen renk tonları, var olana direnmek yerine onu kabul eden ve davet eden bir yaklaşımla ona uyumlanabilmenin göstergesi olabilir. İnce ince yağmaya başlayan yağmurlarla ıslanan toprağın yenilenen ruhumuza toprak kokusuyla iyi gelebilmesine izin vermenin zamanıdır tam da şimdi, sonbahar mevsimi… Kat kat giyilen kalın giysilerin, yavaş yavaş dolaplardan çıkarılan montların, yeni alınan kitaplarla, evlerde demlenen sıcacık adaçayıyla buluştuğumuz serin akşamların vaktidir; yeşil mandalinaların yaydığı odanın bir köşesinden diğer ucuna yayılan o mis gibi kokuyu fark ettiğimizde ya da hafta sonu tarçınlı-havuçlu kekin kokusu mutfağı sardığında hissedilen o mutluluk halidir belki de.

Sonbaharla birlikte şehre dönüş aynı zamanda içe dönüşün de bir vesilesidir. Kısalan gündüzlere uzayan gecelerin eşlik ettiği, doğanın sessizce kendi dengesine ve döngüsüne uyumlanması ile birlikte; bizler için de yavaşlama, durma, dinlenme, kendini dinleme, bırakılabilecekleri gözden geçirme ve enerjimizi en verimli şekilde yıl bitmeden hedeflenenlere yönlendirebilme dönemine geçiştir. “Bu yıl da bitiyor” hissinin getirdiği sanki hep “hedeflenenin gerisinde kalmışlık” telaşının ardından gelen o melankolik tavırdır sonbahara geçiş; ruhun kış uykusuna biraz daha yakın duran o sakin ama tuhaf meraktır.

Sürekli bir aktivite içerisinde olmayı, “olma” halinden çok “yapma” halinde bulunmayı, tükenmişliğe giden o ince çizgide üretkenliği ve her daim meşguliyeti yücelten günümüz dünyasında, bazen bile isteye “yavaşlamayı” seçmek farklı bir bakış açısından öte kimi zaman bir ihtiyaç olamaz mı?

Kendimizi öncelemenin, ruhumuzu beslemenin, zihnimizi dinlendirmenin, her an her saniye uçuşup duran düşünceleri sakinleştirmenin yolunun belki de öncelikle hayatımıza sakinliği getirmekten geçtiğini anlamak… Bu idrak, sanırım en çok sonbahar mevsimine yakışıyor.

Reklam

Şehirlerdeki kültür-sanat aktivitelerinin sayısı bu mevsimde özellikle artarken, geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim bir sergiden sonra zihnimde kalan deneyimden süzülüp gelen, aklımdan geçen sorularla baş başa bırakmak istiyorum sizleri.

Uzun zamandır merakla beklediğim o sergiye tek başıma gittim. Amacım, sadece en sevdiğim ressamı ve üretimlerini anlayabileceğim o bir saati tamamen kendime ayırabilmek ve biraz olsun gündelik telaşların yorgunluğundan en başta zihnimde uzak kalabilmekti. Video ve fotoğraf çekmekte olan onlarca telefon ve ışık yoğunluğu arasından sıyrılıp o en sevdiğim tablonun yanına ulaşmayı başardığımda hemen hepimiz gibi benim de otomatik pilottaki ilk tepkim devreye girdi. Elim telefona gitti, karşımda duran o eşsiz güzellikteki akıp giden renk denizinden en sevdiğim, en hayranlık duyduklarımı fotoğrafla onlarca yıl sonrası için görsel hafızama sabitleyebilecektim. O eserleri ekranlar ardından deneyimlemek de mümkündü. Fakat durup düşündüm, o an sadece kocaman sahnede önümden akıp giden renklerin görsel şölenine şahit olan ben ve o muhteşem sanat eserleri vardı. Sadece bir süreliğine de olsa, eserlere hayranlıkla bakmakta olan ve sanatın iyileştirici gücünü yeniden hatırlayan “ben”e odaklanmayı ve duyumsadığım seslere, görüntülere, sergiye eşlik eden müziğe ve ressamın melankolik ruh haline kendimi kaptırmayı seçtim. Bu bilinçli bir tercihti…

Sonbaharın, doğanın, ruhumuza ve zihnimize armağan ettiği büyüleyici güzellikteki değişim ve dönüşüm manzaralarını keşfetmeyi bilinçli olarak tercih edebilecek olan bizlerin önünde mevsim kışa dönmeden üzerine düşünmek ve değerlendirmek için pek çok değerli an var…

Haemin Sunim, “Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler” isimli kitabında ne güzel aktarır içe dönmenin zarafetini ve bizlere sunduğu derin anlamı: “Zihnin dışarı baktığı zaman dünyanın sert rüzgarlarından etkilenir. Ancak zihin yüzünü içe döndüğü zaman merkezimizi bulur ve durağanlıkta dinleniriz.”

Tüm kalbimizle gerçekten neye ihtiyaç duyuyoruz? Kendi özümüz, benliğimiz ve en önemlisi hayatımızı üzerine inşa ettiğimiz değerlerimiz bize neler söylüyor? Sessizliğin içerisinde kalbimizden gelen bir ses duyumsuyor muyuz? Sadece bir günü beklentisizce ve olduğu haliyle, tüm güzellikleri ve kusurlarıyla ancak olumlu/olumsuz tüm yargılardan azade bir şekilde yalnızca hayatta var olabilmenin değeriyle geçirebiliyor muyuz?

Biraz olsun bu sorularla kalabilmek; bizlerin de kendi dengemizi bulmamıza, pusulamızın şaşmadığına emin olmak ister gibi savrulduğumuz yerden yeniden bir dayanak noktasına kavuşmamıza, yaşamın ve mevsimlerin döngüsüne uyumlanmamıza, kendi küçük dünyalarımızın yörüngesinde olup biten/akıp gidenlerin ardından tüm taşların yerli yerine oturması gibi zihnimizdeki kum tanelerinin yere çökmesine yardımcı olur mu dersiniz?

Rainer Maria Rilke’nin de ifade ettiği gibi: “Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol.” Kim bilir, belki de içsel dönüşümümüz tam da burada, bu mevsimde başlar…

İlginizi çekebilir: Yüzünden Düşen Bin Parça: Sanatla uyumlanan yaşamın iyi oluşumuz üzerine etkisi

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!