
Narsist kişilik bozukluğunun öğrettiği en derin gerçeklik: Vicdan
Masumiyet maskesiyle işlenen sinsi planların ruhunda bıraktığı izi şimdi ne temizleyebilir?
İyi niyet adı altında yapılan fedakarlıkların bedelini, akıl sağlığın mı ödeyecek?
Hayatının her zerresine; kurduğun cümleden kurduğun hayale kadar işleyen kontrolcülüğün iplerini kim kesecek?
Göz yumulan, dur durak bilmeyen hırslı istismarın izlerini zihninden kim silecek?
Tenhada akıtılan çirkin sözlerin, kalabalıkta çizilen kusursuz imajını hangi gözler ortaya serecek?
Her geçen gün biraz daha çöken ruhunun, karanlığa bulanmış zihninin hesabını kim verecek?
Her şeyin olduğu gibi, bunun da bir sonu var. Bunu bilmelisin.
Kendi içindeki acıyla, utançla yüzleşmekten ödü kopan ve bu duygularla yüzleşmemek için elinden gelen her şeyi yapan kişidir narsist.
Çünkü kendiyle yüzleşmek, onun için bir tür ölüm gibidir.
İçindeki utancı, kontrol edebileceği en yakın kişiye yansıtır.
Duygular, onun için bir kontrol aracıdır; çünkü kendi duygularını çok önceden öldürmeyi seçmiştir.
Derin ve insani olan her duyguyu…
İçinde kalan tek şey; utanç, eziklik ve kibirdir.
Bu yüzden duygusal ve derin bir insan, onun için vicdanı kullanarak kötülük yapabileceği bir hedefe dönüşür.
Önce sınırlarını çiğner, yarana dokunur.
Sen tepki verdiğinde ise yaygarayı koparır.
En çok kendi canı yanmış gibi görünür, seni ise sınır aşan, suçlu kişi ilan eder.
Koyun postuna bürünmüş bir tilki gibidir.
Zehrini akıttıktan sonra, duygusal bir tepkiyi bahane ederek mağdur rolünü oynar.
Çünkü gerçeğin ortaya çıkmasından korkar.
Kontrol onun ikinci adıdır. Her şeyi kontrol etmezse, gerçek yüzünün ortaya çıkacağından ödü kopar.
Yeri geldiğinde büyük bir mükemmellik maskesi takar.
Ama en insani anlarda bu maskeyi bir kenara atar; vicdansızlığına, gamsızlığına ve hırsına teslim olur.
Çünkü o mükemmellik, yalnızca kusurlarını kamufle eden bir maskedir.
Evet, yalnızca bir maskedir.
Çünkü kusursuz insan yoktur. İnsan hatalıdır, gölgelidir, zaman zaman zayıftır.
Ama o, kendi gölgesini kalbi temiz insanların yüzüne yansıtır.
Temiz olanın kendisi, kirli olanın hep başkası olduğuna inanır.
Kendini hatasız, mükemmel görür.
Yaptığı tüm sinsice planlara rağmen.
Ne kadar inansa da, gerçek duygularını ve hırsını saklayamaz.
Saklayabildiği tek yer; görmezden gelindiği, yağlandığı, mükemmelliğiyle övüldüğü ve kendisine benzeyenlerin yanıdır.
Oysa derin bir kalp gözü, yüksek bir sezgi ya da açık bir bilinç, onun ne olduğunu okur.
Bu bazen bir kader ilişkisidir.
Kader; kendisinden kaçan ve kendisiyle yüzleşmeye cesaret eden iki ruhu bir araya getirir.
Oyunu fark eden, mücadeleyi kazanca dönüştürür.
Oyundan çıkamayan ise, kendi iç dünyasıyla mücadele etmeye devam eder.
Bu mücadele, Yaratıcı’nın izlerini taşır.
Kendiyle yüzleşmekten korkan biri, seni her adımda içindeki yaratıcıyla yüzleştirir.
Çünkü bu kişi; o kadar korkak, aciz ve yalancıdır ki…
Onunla sınandığında, bir insanın kendiyle yüzleşmekten bu kadar korkmasının, bir başkasının kalbinde nasıl bir yara açabileceğini görürsün.
Ve bu yara öyle derin olur ki, öylesine iğrenirsin ki…
Kimseye böyle bir şeyi yaşatmamak için, kendi içinde kaçtığın her şeye teslim olmak istersin.
Çünkü bilirsin: Tanrı seni yukarıdan değil, kalbinden görür.
Tüm dünyaya kusursuz görünsen de nafile…
Vicdanında taşıdığın yükün hesabını eninde sonunda kendine vermek zorundasın.
Ama narsist, kendine hesap vermekten hep kaçar.
Ve tüm vebali, kendi içindeki yaratıcıyla yüzleşmeyi başaran bir empatın üzerine yıkmaya çalışır.
Bu oyundan sağ çıkmanın bir ölçütü de şudur: Gördüğün her haksızlık, vicdansızlık ve ahlaksızlık; döktüğün gözyaşlarınla birlikte kalbindeki tüm karanlığı temizler.
Sen karanlığınla arınırsın.
O ise kibriyle çöker.
“Vicdan binlerce tanık yerine geçer.”-Mahatma Gandhi
İlginizi çekebilir: Kimdin sen, özünde? Bir başkasının gözünden kendine bakmak