Parayla İlişkimiz Gerçekten Duygusal
Çoğu insan, parası azalınca müthiş bir tedirginlik yaşar. Bazılarını da çok para bozar. Araya para araya girdiği zaman dostluklar ve aile ilişkileri bile sarsıntıya uğrar.
Para, çoğumuzun hayatında, satın alma gücü sağlamanın ötesinde bir anlama sahip. Para sanki insanların becerisinin, iradesinin, kendini yönetmesinin bir göstergesi gibi. Parasını iyi değerlendiremeyen beceriksiz; biraz fazla harcayan müsrif; çok tedbirli olan cimri; kısa zamanda çok kazanan yetenekli…
British Museum’un Sikke ve Madalyonlar Bölümünün küratörü Catherine Eagleton, “Dünyayı paranın döndürdüğü ister doğru olsun ister yanlış, insanlık tarihinde çok az olgu böylesine kararlı ve ateşli bir ilginin odağında yer almıştır. Çok az şey, ahlak ve din tarafından bu kadar eleştirilmiş; bu denli çekişmeye, rekabete hatta savaşa yol açmıştır.” der.
Galiba, insanın parayla ilişkisi gerçekten duygusal.
Parayı değerli kılan satın alma gücü kadar temsil ettiği sembolik anlamlardır. Para statü, güvence, başarı gibi çok değişik anlamlar taşır. Bazı toplumların kültürü, para kazanan, zengin olanlara saygı besler. Amerika Birleşik Devletlerinde yolsuzluk çok ender rastlanan bir durum olduğu için ve herkes kazancı üzerinden mutlaka vergi verdiği için zengin insanlar gerçekten başarılı kabul edilir ve saygı görürler.
Bizim gibi toplumumuzun insanı, güçlü olanı kendinden üstün bulsa da para kazanmış insanları içten içe sorgular. “Çok laf yalansız; çok mal haramsız olmaz.” diye düşünür.
Biraz daha fazla parası olsa evliliği çok daha iyi gideceğine inanan, belli bir miktar parayala bütün sorunlarını çözeceğini düşünen ya da parası olmadığı için yeterince saygı görmediğini zanneden insanlar vardır.
Para sahibi olmak herkesin en doğal hakkıdır hiç kuşkusuz. Ama diğer taraftan da paraya hak etmediği payeler de vermemek gerekir. Paranın daha rahat daha konforlu bir hayat sağladığı doğrudur ama para hiçbir şekilde mutluluk satın almaz. Piyangodan büyük ikramiye kazanan insanlar üzerinde yapılan araştırmalar, bunun en somut kanıtıdır.
Parayla gerçek anlamda saygınlık da elde edilmez. Para, ürün, hizmet ve deneyim satın alır. Parası olan insan satılık olan her şeyi -parası yetiyorsa- satın alabilir. Ürün ve hizmet satanlar para harcayan insana bir müşteri olarak saygı gösterirler. Ne de olsa müşteri velinimettir. Ama para harcayan insana harcama gücünden ötürü saygı gösterenler aynı insana para harcamadığı zaman daha önce gösterdikleri saygıyı göstermezler. Parayla sağlanan saygı anlıktır, kalıcı değildir.
Paranın cesaret verdiği doğrudur. Eğer bir kararın doğuracağı zararı karşılayacak parası varsa, bir insan daha cesur kararlar alabilir. Ama her parası olan çok cesur olacak diye de bir kural yoktur elbet.
Para kötülüklere de yol açabilir. İngiliz düşünür Bacon, “Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir.” der. Gerçekten de paraya gereğinden fazla önem veren insan paranın kölesi olabilir. Önemli olan paranın efendisi olabilmektir.
Çok paranın yozlaşmaya yol açma ihtimali de her zaman vardır. Yüksek sosyeteden insanların içine düştükleri aşırılıklar çok para sahibi olmaktan kaynaklanır.
Ama bazı durumlarda paranın olmaması da ahlaki değerleri yerle bir eder. Parasızlık, bırakın saygı ve sevgiyi insan olmanın bütün erdemlerini yok eder. Başta şiddet olmak üzere bütün kötülükleri bulmak mümkündür sefalet ortamlarında.
Çoğu zaman para, insanın akılcı davranmasını engeller. Dan Ariely’in de söylediği gibi para, birçok durumda insanın aklını şaşırtır:
- Bir ücret biçerken “ustalığa”, hızlı ve sorunsuz olarak işin halledilmesine daha fazla para ödemek daha mantıklı olması gerekirken, insanlar genelde tam tersine davranır. Çoğu insan, bir işi yaptırırken daha çok çaba ve zaman harcayana daha fazla para ödemeye meyillidir. Bir işin ustasının beş dakikada bitirdiği bir iş, daha az usta olanın daha uzun süre uğraşarak bitirdiği işe göre daha düşük ücrete layık görülür.
- İnsanlar satın alma kararını verirken paranın “mutlak” değeriyle değil “göreli” değeriyle hareket ederler. 20 liralık bir kitap alırken 5 lira indirim kazanmak için 500 metre yol yürümeyi göze alırlar; ama 2000 liralık bir ürün satın alacakları zaman 5 lira indirim onlar için bir değer ifade etmez. 5 lira hep aynı 5 lira olsa da, “bu kadar küçük bir fark için o kadar çaba sarf etmeye değmez” diye düşünürler.
- Parayı önceden ödemek hazzı artırır. Otel parasını tatil yaptıktan sonra ödemeye kıyasla, önceden parasını ödeyip sonra tatil yapmak, tatilden alınan keyfi artırır. Ödeme sancısını önceden yaşamak, insanı rahatlatır.
- Yapılan ödemelerin “görünürlüğü” arttığında insan daha fazla para ödüyormuş hissine kapılır. Bir restoranda ya da kişisel bakım merkezinde toplam bir ücret ödemek daha az rahatsız ederken, her hizmetin karşılığını teker teker ödemek daha fazla acı verir.
- İnsanlar parasal kayıpla parasal kazancı aynı ölçüyle değerlendirmezler. Para kaybetmenin verdiği mutsuzluk, aynı miktarda para kazanmanın sağlayacağı mutluluktan daha fazladır. Bu yüzden insanların çoğu, yatırım yaparken kazanma isteğinden çok kaybetmeme korkusuyla hareket ederler.
- Bir ürün ya da hizmetin fiyatı daha az rakamla yazılırsa, insanlar fiyatı daha uygun bulurlar.
Çoğu insanın parayla kurduğu ilişki, ya “Nasıl daha çok kazanırım?” ya da “Nasıl tasarruf yaparım?” ekseninde seyreder. Her iki yaklaşım da, işin kendisinden çok parasal ederini ön plana çıkaran yaklaşımlardır. Hayattan alınacak keyfi azaltır.
Oysa, John Armstrong parayla ilgili farklı bir bakış açısına sahip olmanın daha iyi bir hayat yaşamamıza yardım edeceğini söyler:
John Armstrong’a göre,
- Paranın kendisinden öte insanın parayı nasıl bir değere dönüştürdüğü önemlidir. Eğer insan bunun tam tersini yapıp, sahip olduklarını sadece parasal değerler olarak görürse, ortaya sağlıksız bir ilişki çıkar. Para bir araçtır; onu amaç haline getirmemek gerekir.
- Para harcarken, paradan öte insanın yaşayacağı deneyime odaklanması her şeyin değerini artırır. Bir evi ya da arabanın değerini ödenen parayla ölçmek yerine bunları bir deneyim kaynağı olarak görmek her şeyi farklılaştırır. Bir evi, bir hayat alanı, bir paylaşma ve buluşma yeri ve kişisel zevklerimizi yansıtan bir “yuva” olarak görmek, onun değerini “paha biçilmez” yapar.
İnsanın temel ihtiyaçlarını karşılayamaması sefalet demektir. Adam gibi yaşamak için herkesin makul miktarda bir paraya ihtiyacı var. Ama diğer taraftan da insanın daha iyi bir hayat yaşaması daha çok para sahibi olmaktan ziyade parayla nasıl bir ilişki kurduğuna bağlıdır. Paranın bir araç olduğunu unutmamak gerekir. Hayatımızın kalitesi, bu aracı hangi amaca ulaşmak için, nasıl daha anlamlı kullandığımıza bağlıdır.
Kaldı ki insanın parayla satın alabileceği şeylerin sayısı da sınırlıdır. Parası olan insan çok pahalı bir ev satın alabilir ama evin içindeki insani ilişkileri, o evi yuva yapacak sevgiyi, bir evi güzelleştirecek zevki satın alamaz. İnsan çok lüks bir tatil satın alabilir ama hiç unutamayacağı güzellikte anılar satın alamaz.
Aristo’nun dediği gibi inşaat malzemeleri güzel bir evin nasıl yapılacağını söyleyemeyeceği gibi, para da insanın nasıl daha iyi bir hayat yaşayacağını söyleyemez. Daha rahat bir hayat için para elbette önemlidir ama “güzel bir bakış açısı” ve sahip olduklarımızın kıymetini bilmek para kadar hatta paradan daha değerlidir.
Kaynak: temelaksoy.com