Gelisiyorum.com | Blog

Sanatla uyumlanan yaşamın iyi oluşumuz üzerine etkisi

23.08.2025
23
Sanatla uyumlanan yaşamın iyi oluşumuz üzerine etkisi

Hayat bazen zor bazen de kolaylıkla yol alabildiğimiz patikalara sürükler bizi. Bu patikalar, iplerini bizim renklendirdiğimiz, deseni bize ait kocaman bir battaniye gibi sarar bizi; bazen sırtımızda ağır bir yük gibi ya da bazen kışın ortasında bize kucak açan, sıcacık bir sarılma hissi. Her şey bakış açısına göre değişir, asıl olan nerede durduğumuz, duruma nereden baktığımız/yaklaştığımız; yani her şey bir ölçüde perspektif meselesi.

Düştüğümüzde yeniden ve daha da güçlenerek ayağa kalkabilme ve kaldığımız yerden o kaldığımız halimizle değil, oradan öğrenerek, gelişim göstererek, daha bilgece bir tutumla yeniden hayat tutunma kabiliyetinden söz ediliyor şimdilerde: “psikolojik dayanıklılık”. Hayatımızın merkezine konumlanan, üzerinde düşünülmesi gereken mühim bir kavram. Biraz soyut, biraz yaşandıkça ve tecrübe edildikçe somutlaşabilecek bir beceri gibi görünüyor ilk bakışta. İşte tam da bu beceri, o patikaların yolları çetrefilli hale geldiğinde bize lazım. Bir diğer deyişle, tüm koşullardan bağımsız hayata tutunabilme kapasitesi…

Peki, bu kapasiteyi artırmamızı sağlayacak hayatımıza dahil edebileceğimiz neler var?

Burada devreye sanatla olan ilişkimiz giriyor. İster icra edelim istersek katılımcısı/izleyeni olalım. Maksat, bizim kendi küçük dünyalarımızı aşan ölçeklerde, boyutlarda, anlamlarda, amaçlarda üretilmiş sanat eserlerine bir adım daha yaklaşmak, onları anlamaya zaman ve alan ayırmak ya da bazen de kendi dünyamızın bize özgü “eserlerini” ve bize göre “anlamlı anlarını” inşa edebilmek… Kumsalda bulduğumuz bir taşı dilediğimiz gibi boyamak, bir seramik atölyesinde her gün sıcacık çayımızı yudumlamak için bize eşlik edecek kupamızı tasarlamak, günün kendimize ayırabileceğimiz herhangi bir zaman diliminde gönlümüzce bir kitabı, bir şiiri, sevdiğimiz bir dergiyi okumak, bir müzede ya da sanat galerisinde tabloların ya da heykellerin arasında gezinmek, yapıldığı dönemi ve o dönemin koşullarını hayal edebilmek…

Kendi kişisel deneyimlerim bana gösterdi ki; hayranlık ve merak uyandıran “anları” yapılandırabilmek ve her gün günümüze olabildiği kadarıyla, elimizden geldiğince entegre edebilmek; hayata tutunabilme, yaşama sevincimizi diri tutabilme, gün içinde yaşadığımız olumlu veya olumsuz her ne varsa, tüm bunlara rağmen “yarın yeni bir gün” diyebilmeye katkısı büyük, bunun için çok kıymetli.

Reklam

Resim yaparken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamadığım, ortaya çıkan işlerin iyi olup olmadığından bağımsız o andaki üretebilme, duygularımı fırçaya ve renklere yönlendirebilme sürecinin hayatıma katmakta olduğu olumlu etkileri tarif etmek, kelimelere dökebilmek zor… Böylesine sağaltıcı kanalları, nefes aldıran böyle bir mecrayı arayıp bulmak, önce keşfetmek ve sonrasında da hayatımıza böylesi deneyim anlarını hediye etmek; bazen hayata dair duruşumuzu sağlamlaştıran bu buluşmaların kendisi. Bu özünde bir “akış” deneyimi. Akış: Mutluluk Bilimi kitabında akış deneyimini detaylı olarak aktaran Prof. Dr. Mihaly Csikszentmihalyi, Akış Teorisi’ni literatüre kazandıran bilim insanı.

Akış deneyiminde kalabileceğimiz eylemleri, anları keşfedebilmek hayatı yaşamayı daha anlamlı kılan ve dış koşullar karşısında sarsılmaz bir motivasyon kaynağı sağlayabilir ve bizlere içsel bir sığınak sunabilir; bu benim için resim yapmak ya da müzede çok sevdiğim bir ressamın sergisinde renkler ve dokular arasında, tabloların içerisinde kaybolmak anlamına gelebilir, bir başkası için bambaşka bir sanat dalı ya da profesyonel anlamda bizzat mesleğinde icra ettiği işler/süreçler olabilir.

Bu süreci eşsiz kılan; içsel kaynaklarımı sağlamlaştırabilmeye, sonuçlara değil öncelikle o esnadaki süregelen ana ve yaratıcılığımı besleyen o değerli sürece odaklanabilmeye ve belki de en önemlisi hayatın sunduğu olaylara ve deneyimlere daha az tepkisel ama daha esnek bakabilmeye doğru akan nehirde suya karşı dirençli olmak yerine giderek suyla birlikte akan bir yerde durabilmeye olanak sağlaması…

Yüzünden Düşen Bin Parça” işte böylesine bir deneyim sürecinin ürünü; ilk kişisel resim sergim. Kariyerimde önemli bir dönüm noktası anında verdiğim bir karar sonrasında gelen o uzun soluklu “durma” döneminin, aslında hayatımda en “üretken” olabildiğim sürece evrildiği o kıymetli “boşluk” ve hayatımdaki tezahürü olarak insan yüzlerini odağına alan bir sergi. İnsanın Anlam Arayışı kitabının yazarı ve Logoterapi’nin kurucusu Nörolog ve Psikiyatrist Viktor E. Frankl’ın vurguladığı gibi; yaşamda o anda değiştirilemez koşullarımız her ne olursa olsun, hayata verdiğimiz yanıtlar, sunabileceğimiz cevaplar bizim seçimimizdir, insanın özgürlüğü tam da bu noktada gizlidir.

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!