
Şifalı görünmek, gerçekten şifalanmaktan daha önemli hale gelmiş olabilir mi?
Tütsüler, kristaller, pastel tonlarda niyet defterleri, ay döngüsüne göre düzenlenmiş story serileri, sabah rutinine eklenen meditasyon filtreleri… Günümüzün “iyileşmiş insanı” tanıdık görünüyor: Nazik, dengeli, şükran dolu. Ama acaba bu görüntünün altı ne kadar dolu?
Belki de en derin çelişkilerden birini yaşıyoruz: Şifalı görünme arzusu, bazen gerçek şifalanmanın önüne geçiyor.
Estetikleşen ruhsallık
Artık şifa, yalnızca bir içsel süreç değil. Aynı zamanda bir estetik ifade biçimi. Lavanta tütsüsünün dumanı sadece enerji temizlemiyor; aynı zamanda güzel bir fotoğraf veriyor. Tarot kartları yalnızca sezgiyi değil, feed’i de süslüyor. Olumlama cümleleri bazen gerçekten inandığımız değil, iyi durduğunu düşündüğümüz cümleler oluyor.
Güzelliğin, estetiğin, zarif sunumların ruhu besleyen tarafı inkâr edilemez de acaba o sunumun içinde gerçekten biz var mıyız?
Performatif şifa mı, içsel temas mı?
Bir niyet defteri alıyoruz ama içine yazmaya cesaret edemiyoruz. Yeniay geldiğinde meditasyon linki paylaşıyoruz ama o sırada duygularımızdan kaçıyoruz. “Şifa yolculuğundayım.” diyoruz, ama çoğu zaman bu yolculuk yalnızca bir kimlik haline geliyor; bir aidiyet kartı, bir dijital etiket, bir Instagram biyografi cümlesi…
Çünkü gerçek şifa:
Kargaşalıdır.
Dağınıktır.
Güzel görünmeyebilir.
Hatta bazen paylaşmaya utanılacak kadar kırılgan bir alanda yaşanır.
Ama dijital dünyada her şeyin “güzel ve derli toplu” görünmesi beklendiğinden, çoğu kişi acılarını yumuşatılmış cümlelere, gerçek kırılganlıklarını pastel temalı story’lere sığdırmaya çalışıyor.
Ne kaybediyoruz?
Bu dönüşüm bizi yalnızlaştırıyor. Çünkü herkes “şifalanmış gibi” görünüyor. Kimse artık “kafam çok karışık” demiyor. Onun yerine “yolumdayım” deniyor ama o yolun başında mı, sonunda mı olduğunu kimse bilmiyor. Ve en önemlisi, bu estetik sunumlar bazen bir başka kişinin içsel süreçlerine de baskı kurabiliyor. “Herkes iyi hissediyor, ben neden hâlâ burada sıkıştım?” sorusuyla büyüyen bir suçluluk duygusu oluşuyor.
Şifa için de filtre gerekmez
Oysa şifa kimseyle yarışmaz.
Sessizdir.
Yavaş ilerler. Ve çoğu zaman başkaları fark etmeden olur.
Şifa hâli; dağınık, ağlamalı, terli, kekremsi olabilir. Bazen yalnız olur, paylaşılmak istemez.
Ve belki de en çok o zaman gerçek olur.
Şifalı görünmek kolay olabilir. Ama gerçekten şifalanmak cesaret ister. Görünmeyeni kabul etmeyi, paylaşmadan yaşanmayı, bazen hiçbir şey yapmadan acının içinde durabilmeyi… Mükemmel ritüeller değil; dürüst temaslar, hakiki suskunluklar, derin nefesler iyileştirir.
O yüzden belki de artık “şifalı görünmek” yerine kendimize sormak gerek: “Ben neye dokundum, neyle yüzleştim, neye izin verdim?” Esas şifa, paylaştığımız şeyde değil; paylaşmasak da içimizde kıpırdayan şeyde saklı olabilir.
İlginizi çekebilir: Ne zaman daha az okumalıyız?