Gelisiyorum.com | Blog

Siz de Diyette misiniz?

28.04.2023
286
Siz de Diyette misiniz?

Hepimizin kendi bedeni hakkında bir algısı, nasıl göründüğüne dair bir fikri vardır. Kendimizi nasıl gördüğümüz (Self image), kendimize olan güvenimizi etkiler. Beden algımız, sosyal ilişkilerimizi belirler. (Deleuze ve Guattari ve Foucault)

Kendimizi nasıl hissettiğimiz, bedenimiz hakkında ne düşündüğümüzle de yakından ilgilidir.

Bedenimiz hakkındaki düşüncelerimiz hem psikolojimizi etkiler hem de psikolojimizden etkilenir.  Moralimiz bozukken kendi bedenimizi beğenmeyiz; saçlarımız, burnumuz, kilomuz batar bize. Kendimizle barışık olduğumuz zaman ise neredeyse her şey –bir iki kusur dışında- tam olması gerektiği gibidir. Dünyanın en çekici insanı oluveririz birden.

Zayıflığın güzel olmak anlamına geldiği toplumlarda özellikle kadınlar, kendilerini olduklarından daha şişman görürler.

Güzelliğin zayıflıkla eş değer olması 19.yy’dan itibaren yükselen bir değer haline geldi. Oysa Rönesans döneminde bir kadının güzel olması için “dolgun” olması gerekiyordu. Kadının yağlı olması onu daha erotik kılıyordu. Bütün Rönesans ressamları güzellik ve erotizm simgesi olarak, bugün bizim “şişman” diye nitelediğimiz kadınları resmettiler. O zamanlarda bir kadının veya erkeğin şişman olması, onun maddi imkânın iyi olduğunun ve düzgün beslenebildiğinin göstergesiydi. Zayıf olanlar yemek bulamayan fakir insanlardı. Zayıf olmak eziklikti.

Toplumların gelişmesiyle birlikte tarım ve hayvancılıkta üretim arttı ve fiyatlar düştü. Bu sayede geniş halk kitleleri istediği besine ulaşabilir hale geldi. Şişmanlık zenginlere ait bir ayrıcalık olmaktan çıktı.

Reklam
2

Zaman ilerledikçe, GDO’lar, katkı maddeleri ve fast-food’un yaygınlaşması ile besinlerin kalitesi azaldı ama kalorisi arttı. Toplumlar şişmanladı. Obezite gibi, daha önce kimsenin bilmediği bir problem çağın en önemli derdi oldu. Ülkemiz de bu gelişmeden kendi payına düşeni aldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2012 araştırmasına göre, Türkiye yetişkin nüfusunun %17’si obez, %35’i fazla kilolu. Maalesef bizim insanımızın yarısından fazlası normalin üzerinde bir kiloya sahip. Oysa yirmi yıl öncesinde bizim hiç böyle bir sorunumuz yoktu.

Bugünün dünyasında normal ya da zayıf bir bedene sahip olmak, sadece bir güzellik değil, aynı zamanda da bir statü ve bilinçli davranışın işaretidir. Zayıf olmak, daha genç, daha dinamik olmak demektir. Toplum, zayıf olana o kadar çok değer verir ki bugün, çirkinler bile sırf zayıf oldukları için “güzel” muamelesi görürler.

Tüketim kültürü üzerine çalışmalarıyla ünlenen sosyolog Mike Featherstone, günümüzde fazla kiloların bir denetim eksikliği, şişmanlığın ise bir başarısızlık olarak algılandığını ve  medyanın bu algıyı körüklediğini söyler.

Sadece moda sektöründe değil hayatın hemen her alanında, çıkık köprücük kemikli, ince belli kadınlara bir övgü vardır. İnce bir vücuda sahip olmak demek, kendini kontrol eden, sağlıklı beslenen, spor yapan, maddi imkanları olan, iyi bir hayat tarzına sahip, bilinçli ve başarılı bir insan olmak anlamına gelir. İnce bir vücuda sahip olan kadınlar, çevrelerine –göz açıp kapayıncaya kadar- bütün bu mesajların hepsini iletme başarısını gösterirler.

“Bir dirhem et bin ayıp örter.” devrinin kapanmasının ardından diyet endüstrisi her geçen gün hayatımızda daha fazla yer kaplar oldu. Amerikalı yazar Lionel Shriver‘in dediği gibi,  “Dünyada, %98 başarısızlık oranıyla kazançlı olmaya devam eden tek iş diyet sektörüdür.”

Birçok insan yaptığı diyetlerden bir netice alamasa da yine bir umutla yeni diyetler denemeye ve bu endüstrinin ürünü olan gıdaları, zayıflama çaylarını, kozmetik yöntemlerini kullanmaya devam eder.

Bu sektör de -kozmetik sektörü gibi- umut üzerine kurulu bir sektör. İnsanların zayıflama umudu var oldukça diyet sektörü de var olacak. Toplumların refahı arttıkça sektör büyümeye devam edecek.

Her yıl onlarca yeni, hızlı ve kalıcı kilo verdirmeyi “garanti eden”(?) diyet çıkıyor. Atkins, Montignac, Kan Grubu, Zone, South Beach, Miami, Taş Devri, Dukan, Karatay  gibi farklı diyet programlarının her biri bir marka olmuş durumda.

Ünlülerin formda kalma sırları, bir anda moda oluyor. Diyet kitapları, zayıflama hapları, yağ yakıcı içecekler, fonksiyonel gıdalar, danışmanlıklar, TV programları… devasa bir sektör oluşturuyor.

Türkiye Obezite Araştırma Derneği Türkiye’de zayıflamak için yılda yaklaşık 5 milyar dolar harcandığını söylüyor. ABD’de ise bu pazarın  büyüklüğü 100 milyar dolar civarında.

Fakat diğer taraftan bugün modern tıp, diyet ve beslenme konusunda ortak bir görüşe sahip değil. Tıbbın diğer alanlarında bir doktordan diğerine görüşler pek fark etmezken beslenme ve diyet konusunda ortak anlayışa rastlamak pek mümtün değil. Her gün kendi alanında uzman bir doktorun açıklamaları gösteriyor ki diyet konusunda ne kadar doktor varsa o kadar inanış var.

Sağlıklı beslenme ve düzgün bir fiziğe sahip olmak elbette önemli ama neredeyse hepimiz vücudumuz konusunda kendimize haksızlık yapıyoruz. Özellikle kadınlar kendilerine karşı çok acımasızlar.

1

Aslında Dove’un çok güzel bir deneyle de kanıtladığı gibi, “Kadınlar düşündüklerinden daha güzeller.” http://www.youtube.com/watch?feature=player_detailpage&v=n31ep-boJPI Fakat, dünyadaki kadınların sadece yüzde 4’ü kendilerini güzel buluyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki güzellik bu kadar da az rastlanan bir olgu değil.

Geldiğimiz bu durum üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gerekiyor. Gelişmiş dünya toplumlarının bu durumu fazla abarttığı aşikar. Bu konuda mutlaka bir denge bulmamız gerekiyor.

Ben de insanların kendilerine özen göstermelerine, bakımlı olmaları gerektiğine yürekten inanıyorum, ister kadın ister erkek olsun herkesin, hem sağlık hem de güzellik açısından fazla kilolarından kurtulması gerektiğini düşünüyorum. Üstelik isteyen herkesin biraz disiplinle bunu başarabileceğine de inanıyorum.

Ama fiziksel güzelliğin –manken, fotomodel olmak isteyenler hariç- tek başına pek bir anlamı olmadığından da eminim. Dış görünüşlerini güzelleştirmeyi hayatlarının en önemli amacı yapmış olanları görünce çok üzülüyorum. Bu insanlara iyi bir fiziğe sahip olmanın mutlu olmakla, iyi bir ilişki yaşamakla hiç ilgili olmadığını anlatmak istiyorum.

Hayatımızı anlamlı kılacak, kendimizi var edeceğimiz o kadar çok konu var ki bunlardan herhangi birine yoğunlaştığımız taktirde toplumda kendimize pekala arzu ettiğimiz yeri açabiliriz. Durum böyleyken hayatı sadece dış görünüşe indirgemek hayatı ıskalamak demektir.

Dış görünüşümüz elbette çok önemli, ama hayat bundan ibaret değil.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!