Sosyo-Kültürel Değişimler: Post-truth Dünyasından Tasarım Trendlerine
Marka iletişimi stratejisti Cem Solak, dünyanın karşı karşıya en büyük tehditlerden biri olarak gördüğü post-truth hakkında yazdı.
Bugün dünyanın karşısındaki en büyük tehdit nedir derseniz. Ne küresel ısınma ne aşırı nüfus ne de ekonomik-sınıfsal adaletsizlik derim. Bence hepsinin üstündeki en büyük tehdit içinde yaşadığımız post-truth (hakikat-ötesi) dünyası.
Gerçeğin, daha doğrusu netliğin kalmaması, insanların ve ulusların ortak zeminde buluşamaması, asgari müşterekte bile ortak idealler etrafında toplanamaması.
Her şeyin spekülatif olması çok ama çok tehlikeli bir durum. Kutuplaştırmayı keskinleştiren, bilimi görmezden getiren, duyguları gerçeklerin önüne geçirip, gerçeğin kendisi haline getiren bir durum. Bunun sonucunda küresel ısınmaya, aşılara, dünyanın yuvarlak olduğuna bile inanmayan küresel bir “geride kalmışlar” ve/veya “imtiyazını kaybetme” algısı içinde yaşayan bir kitle ile baş başayız. Bu kitle varken, insanlık bilimde bile buluşamıyorken sorunların çözümü daha da zor.
Bir daha aynı gemide olabilecek miyiz?
Trump seçimi kaybetti belki ama 70 milyon oy aldı. Yani bir kitle nezdinde dünya meselelerine karşı hassasiyet gelişse de o kitle kendi içinde kalıyor, yankı odaları ve illüzyonlar birbirinin içine nüfuz edemiyor gibi bir durum var ki fena.
Peki nasıl geldik bu günlere ve bu konunun tasarımla ne ilgisi var diyecek olursak, bunun için biraz post-truth öncesi döneme, truth dünyasının, yani kitlesel medyanın baskın olduğu, görüşlerin polarize olmadığı, mainstream (ana akım) döneme inmekte fayda var. O dönemdeki ana akım medya, bilim dünyası, medikal ve hazır gıda dünyalarının dejenere olmasının, hayal kırıklığı yaratmasının; imaja ve politik doğruculuğa dönmesinin bugünün tepkisinde katkısı olduğu bir gerçek.
Küreselleşmenin negatif etkisinin, gelişmiş ülkelerdeki orta sınıf ve taşrayı çökertmesi, gelişmekte olan ülkelerde ise yeni orta sınıfların kültürel meşruiyet kazanamaması ve kazanma çabası. Eski değerlerin “tu kaka” olması sonucu o değerle büyümüş insanların da adapte olamaması ve “tu kaka” hissetmesi, popülizme açık olması vs. bunların hepsi geçerli.
Post-truth olgusunun oluşmasında sosyal medyanın ve manipülasyonların payı inkar edilemez belki ama buna imkân veren zemin de böyle bir tükenmişlik zeminiydi.
Elitizm ve popülizm arasında sıkışan insanlık
Ama bir de bunların daha tasarıma da giden bir boyutu vardı ki esas vurgulamak istediğim konu bu: Elitizm.
Yeni dünyanın yeni “medeni” değerlerine sahip olan, daha küresel, daha demokrat olabilen, ama hepsinden önce yeni ekonomide kendine yer bulan ve bu yüzden yeni değerleri daha kolay benimseyebilen metropollülerin belki de ister istemez böyle olmayanlara üstten bakması ya da o yöndeki kaçınılmaz algı.
Bu podcast ilginizi çekebilir!
Bir çeşit tersine “duyar” ötekileştirmesi de diyebiliriz.
Tabii bu elitler ne kadar “dolu”, ne kadar gündeme göre şekil alıyor, ne kadarı gerçek ne kadar politically correct ve yapmacık bunlar da tartışıldı, görüldü, dalga geçildi ve hatta popülizmin “bileme” faktörü olarak kullanıldı.
Instagram: Elitlerin görsel mecrası
Bu etki-tepki, egemenler vs. geride kalanlar ya da egemenler vs. yeni gelenler dinamiğinin tasarımdaki izdüşümüne ise minimalizm üzerinden, Instagram vs. TikTok okumasıyla örnek vermek isterim.
Instagram’a baktığınızda aşırı kurgulanmış, mükemmelleştirilmiş imgeler fotoğraflar, sunumlar, mükemmel hayatlar görüyoruz. Bir jenerasyonun minimalist dekorlar eşliğinde sahnelediği hayatlar…
Oysa minimalizmin ortaya çıkışı o zamanın egemen kültürüne, züppeliğine olan bir tepkiydi. Modern bir kavram olan minimalizm, aristokrasinin şatafatlı, şaşalı dünyasına verilen modern tepkinin tasarım uzantısı; sadeleşmeyi, yalınlaşmayı, işlevi gösterişten öne almayı vurgulayan bir kavramdı başlangıçta. Ama her alt kültürün popülerleştikçe özünden ve çıkış noktasından uzaklaşması gibi o da amacından uzaklaştı, statü göstergesi, gösteriş biçimi haline geldi — tabii ki sosyal medya ve Instagram hayatları da bu durumu körükledi. Her şeyin tasarım haline geldiği dünyada, isyan da tasarım üzerinden olacaktı…
TikTok: Post-truth’un görsel uzantısı
Sonuçta Instagram’ın yapmacık dünyasında kendini bulamayanlar ya da bulsa bile oraya ait hissetmeyen yeni nesil Z kuşağı kendi mecrasını buldu: TikTok.
Otantiklik iddiasında olan ama günün sonunda büyük bir dekor haline gelen Instagram’a göre çok daha gerçek. Ama tıpkı TRT elitizminin karşısında ortaya çıkan arabesk gibi kitsch — estetiği, egemenler nezdinde yoz.
Ne zamana kadar? 90’larda arabeskin ana akım olması gibi ana akım olana kadar.
Sınıfsal bir ifade biçimi olarak tasarım
Kısacası demek istediğim, bugün gördüğümüz kitsch akımlar aslında dünün egemen akımlarının içinin boşalmasına, “sınıfsallaşmasına” kitsch (yoz beğeni) aracılığıyla verilen bir tepki.
Kavramlar oturdukça içi boşalıyor, boşaldıkça kendi anti tezini de yaratıyor.
Tıpkı modern dünyaya imkân veren aydınlanma ve bilim dünyasının ticarileşip vahşi kapitalizme dönmesi sonucu kredibiletisini kaybetmesi ve tepkisel olarak gelişen post-truth dünyasının ise hiçbir hakikati tanımayıp, saçma sapan komplo teorileriyle bir anlamda “söylemsel/metinsel” bir kitsch olması gibi, tasarım perspektifinde de dünün isyankarı bugünün isyan edileni oluyor.
Birilerinin kitsch’i, arkadan gelenlerin normali olabiliyor.
Ama tüm bunlar olurken, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel perspektifi kaybetmemek biz iletişimcilere daha geniş bir perspektiften, daha sakin, daha derinlemesine ve daha kapsayıcı bir bakış açısı verebilir — ki bana göre güncel kalmanın en temel şartı da bu.