
Veri güvenliğinden içerik erişimine dijital çağda çocuk hakları
Sevgili okurlarımız, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na yaklaşırken, sizlerle günümüz dünyasında gittikçe önem kazanan bir konuyu paylaşmak istiyoruz: dijital ortamlarda çocuk hakları.
Hepimiz biliyoruz ki çocuklarımız artık doğdukları andan itibaren dijital bir dünyaya adım atıyor. Daha ilk fotoğrafları sosyal medyada paylaşılıyor, büyürken tabletlerle tanışıyor ve okul çağında artık internetsiz bir dünyayı hayal edemez hale geliyorlar.
Peki bu hızlı dijitalleşen dünyada çocuklarımızın hakları nasıl korunuyor? Verilerinin gizliliğinden içerik erişimine, siber zorbalıktan dijital ayak izlerine kadar onları nelerin beklediğini hiç düşündünüz mü? Gelin bu önemli konuyu birlikte ele alalım.
Dijital çağda çocuk hakları
İlk olarak çocuklarımızın dijital dünyada doğru ve güvenli bir şekilde var olma hakkını konuşalım. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 17. maddesi çocukların bilgiye erişim hakkını vurgular.

Ancak günümüzde bu erişim çoğunlukla dijital kanallar üzerinden gerçekleşiyor. Türkiye’de TÜİK verilerine göre 6-15 yaş arasındaki çocukların %82’si düzenli olarak internet kullanıyor. Bu erişim bir hak olmakla birlikte beraberinde çeşitli riskler de getiriyor.
Sizi şaşırtacak belki ama çocukların online platformlarda geçirdiği süre artarken, onların dijital haklarını koruyan yasal çerçeveler henüz tam olarak oturmamış durumda. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çocukların çevrimiçi ortamlarda korunmasına yönelik kapsamlı bir yasal düzenleme bulunmuyor.
Avrupa Birliği’nin 2018’de yürürlüğe giren Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR), çocukların verileri için özel koruma önlemleri getirirken Türkiye’deki mevzuat bu konuda henüz yeterince gelişmemiş durumda.
Şimdi şöyle düşünün: Çocuğunuz bir eğitim uygulaması kullanıyor. Bu uygulama onun konumunu, öğrenme verilerini, hatta belki biyometrik verilerini topluyor. Bu verilerin nasıl saklandığını, kimlerin erişebildiğini ve ne kadar süre tutulduğunu biliyor musunuz? İşte tam da bu noktada veri mahremiyeti hakkı devreye giriyor.
Dünyanın önde gelen çocuk hakları savunucuları, çocukların veri koruma haklarının yetişkinlerden daha güçlü olması gerektiğini savunuyor. Uzmanlar da çocukların henüz tam olarak kavrayamadıkları veri rızası kavramının yeniden değerlendirilmesini talep ediyor. Çünkü çoğu zaman bir çizgi film izlemek için onlarca kişisel veriyi paylaşma kutucuğunu işaretleyen çocuklar aslında neye onay verdiklerinin farkında bile değil.
İngiltere’de yürürlüğe giren Çocuk Kodu (Children’s Code) gibi düzenlemeler, çocukların kullandığı dijital hizmetlerin varsayılan olarak en yüksek gizlilik ayarlarıyla sunulmasını zorunlu kılıyor. Bu da tasarım ve varsayılan ayarlar yoluyla mahremiyet (privacy by design and default) prensibi olarak adlandırılıyor.
Peki ülkemizde durum ne? Türkiye’de henüz bu kapsamda bir düzenleme bulunmasa da Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında çocukların verilerinin özel nitelikli kişisel veri olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşü yaygınlaşıyor.
Dijital ortamlarda çocukların karşılaştığı bir diğer önemli konu ise zararlı içeriklere erişim. YouTube’da çizgi film izlerken aniden karşılarına çıkan şiddet içerikli reklamlar, oyun platformlarındaki uygunsuz mesajlaşmalar veya sosyal medyadaki yanlış bilgiler de çocukların güvenli içerik erişimi hakkını ihlal ediyor.
Bilişim hukuku uzmanları bu konuda dikkat çekici bir noktaya değiniyor. Çocukların zararlı içeriklerden korunma hakkı ile bilgiye erişim hakları arasındaki dengenin kritik önem taşıdığını söylüyorlar. Zira aşırı filtreleme ve sansür çocukların bilgiye erişim hakkını kısıtlarken, yetersiz korumanın da gelişimlerine zarar verebileceğini dile getiriyorlar.
İçerik filtreleme teknolojileri geliştikçe yapay zeka destekli sistemler çocuklar için daha güvenli bir dijital ortam sağlama potansiyeli taşıyor. Ancak bu noktada ebeveynlere de büyük sorumluluk düşüyor. Çocuklarınızın dijital aktivitelerini tamamen kısıtlamak yerine onları bilinçli birer dijital vatandaş olarak yetiştirmeyi hedeflemek çok daha sağlıklı bir yaklaşım olabilir.
Siber zorbalık da dijital çağda çocukların karşılaştığı en yaygın sorunlardan. UNICEF’in raporlarına göre dünya genelindeki gençlerin %70’i çevrimiçi ortamlarda zorbalığa maruz kalıyor veya tanık oluyor. Bu oran Türkiye’de de benzer seviyelerde. Çocuklarımızın duygusal ve psikolojik sağlığını tehdit eden bu durum, eğitim haklarını da olumsuz etkiliyor.
Uzmanlar, çocukların siber zorbalıktan korunma hakkının yasal çerçevelerle güvence altına alınması gerektiğini vurguluyor. Zira siber zorbalık, fiziksel zorbalıktan farklı olarak 7/24 devam edebiliyor ve çocuğun kaçabileceği bir alan bırakmıyor. Bu sebeple yasalarımızın dijital ortamlardaki zorbalığı daha net tanımlaması ve caydırıcı önlemler getirilmesi gerektiği söyleniyor.
Çocukların dijital dünyada karşılaştığı bir diğer önemli mesele ise dijital ayak izi. Hiç düşündünüz mü? Bugün sosyal medyada paylaştığınız çocuğunuzun fotoğrafları yıllar sonra onun iş başvurusunda veya sosyal ilişkilerinde karşısına çıkabilir. Sharenting olarak adlandırılan ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili içerikleri izinsiz paylaşması, çocukların unutulma hakkını ihlal edebilir.
Avrupa’da GDPR kapsamında tanınan unutulma hakkı, kişilerin internetteki belirli içeriklerin kaldırılmasını talep etme hakkını düzenliyor. Ancak ebeveynler tarafından paylaşılan içerikler söz konusu olduğunda çocukların bu hakları nasıl koruyacağı belirsiz kalıyor. Uzmanlar çocukların kendi dijital kimliklerini şekillendirme hakkı olduğunu ve ebeveynlerin bu konuda daha duyarlı davranması gerektiğini belirtiyor.
Türkiye’de çocukların dijital haklarını korumaya yönelik çeşitli inisiyatifler de yok değil. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) Güvenli İnternet Hizmeti, ebeveynlere çocukları için filtrelenmiş internet erişimi sunuyor. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı’nın Dijital Vatandaşlık ve Siber Güvenlik eğitimleri çocuklara dijital ortamlarda güvenli davranış kurallarını öğretiyor.
Ancak yalnızca kurumsal çabalar yeterli değil. Bizler ebeveynler, eğitimciler ve toplum olarak çocuklarımızın dijital haklarını korumak için üzerimize düşeni yapmalıyız. Peki nasıl?
İlk adım dijital okuryazarlık. Çocuklarımıza teknolojinin sadece nasıl kullanılacağını değil, aynı zamanda risklerini ve haklarını da öğretmeliyiz. İkinci olarak, çocuklarımızla açık iletişim kanalları kurmalı ve dijital deneyimlerini yargılamadan dinlemeliyiz. Üçüncü olarak ise çocuklarımızın mahremiyetine saygı göstermeli ve onları ilgilendiren içerikleri paylaşırken izinlerini almalıyız.
Bu bayram çocuklarımızın sadece fiziksel dünyada değil, dijital dünyada da güvende ve özgür olmalarını sağlayacak adımlar atmaya ne dersiniz? Çünkü dijital haklar artık temel insan haklarının ayrılmaz bir parçası.
Sizce de çocuklarımızın dijital haklarını korumak için daha kapsamlı yasal düzenlemelere ihtiyacımız var mı? Yoksa sorumluluk tamamen ebeveynlerde mi olmalı? Yorumlarınızı bekliyoruz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda tüm çocuklarımıza hem fiziksel hem de dijital dünyada güvenli, özgür ve umut dolu bir gelecek diliyoruz. Çünkü onların hakları yarınlarımızın teminatı.