Gelisiyorum.com | Blog

Zihin Dünyamızdan Özgürlüğe: Dönüşümün ve Mutluluğun Anahtarı

09.09.2025
19
Zihin Dünyamızdan Özgürlüğe: Dönüşümün ve Mutluluğun Anahtarı

Kıymetli okuyucu, yaşam denilen alanın bir gül bahçesi olmadığını sanırım hepimiz artık bireysel ve kolektif düzlemde deneyimliyoruz. Eğer dünyada yaşıyorsak, aslında zıtlıkların dansında olduğumuzu bilmemiz hepimiz için çok mühim. Yani olumlu ya da olumsuz hangi ucu deneyimliyorsan deneyimle, asıl meselenin olanlar olmadığını anlamam benim de epeyce zamanımı aldı.

Önemli olan, olmakta olanlar değil, olanlara hangi tepkileri verdiğinmiş. Aslında verebileceğimiz onca sağlıklı tepki var ki… Ya da bizi daha doğru yerlere taşıyacak onlarca seçim. Ama bizler bazen kendimize en uygun tepkiyi vermek ve o anki şartlara göre doğru seçimi yapmak yerine alışılagelmiş olanın dışına çıkamıyoruz. Bu da bizi aynı döngüde tutabiliyor.

Olaylara olan bakış açılarımız, seçimlerimiz, tepkilerimiz yaşamımızı şekillendireceği için hepsi bizim sorumluluğumuzdadır. Aslında mutluluğumuz da… Peki, mutluluğunuzun sizin sorumluluğunuzda olduğu gerçeği size neler hissettiriyor?

Size kişilerin verdiği bazı tepkileri söyleyeyim:

Ne yani, mutsuzluğumda karşı tarafın hiç mi suçu yok?” (başkalarını suçlama)

Madem bu benim elimdeyse, ben neden bunu başaramıyorum?” (kurban hikayeleri)

Reklam

Bu şartlar altında benim elimde olduğunu düşünmüyorum.” (kendi gücünü yadsıma)

Bu birkaç düşünce elbette ki insani bakış açılarımızın yansımalarıdır. Fakat bu bakış açılarımız, mutluluğumuzun anahtarını dış dünyanın ellerine verdiğimizin bir kanıtıdır. “Eğer olaylar istediğim gibi giderse, insanlar bana sevgi ve değer verirse ya da onaylanırsam mutlu olurum; vermezlerse mutsuz olurum” anlayışını güçlendirir. Ya da “Bu hayatta istediğim gibi bir ben olursam ancak o zaman iyi hissederim” düşüncesini…

Maalesef ki mutluluğun da şartlara bağlandığı bu zihinsel paradigmalar bizleri içsel hapishanemizde esir tutar. Oysa insan denilen varlığın özünde esaret değil, özgürlük vardır.

Evet dostlar, bizler gerçekten de kendi baharımızdan sorumluyuz. Hepimiz iç dünyamızda hiçbir şey olmasa bile zaman zaman kaygılı, karmaşık, evhamlı hissedebiliriz. 

Bizi olumsuz etkileyen bu düşünceler ve hisler de diğerleri gibi çok insani iken, kendimizi anlamak yerine zaman zaman bunlardan kaçar ve onlara karşı bir direnç oluştururuz. Hatta bazılarımız korkudan korkan, kaygıdan kaygılanan yapılara bile bürünebilir. Tüm bunlar, yine zihin hapishanemizde olduğumuzun kanıtıdır. Ve zihin, illüzyon yaratmaya bayılır.

Hayatla bir olmak yerine ondan hep almak isteyen, düşüncelerin esiri olan, birçok olayın kurbanı pozisyonundaki henüz olgunlaşmamış küçük benliğimizi fark edebilirsek şayet zaman zaman buranın dışına çıkıp “gerçek ben”e doğru ilerleyebilmenin kapısını aralamış oluruz. 

Fark ettiğimiz ego benliğini olgunlaştırmak; tasavvufi terimlere ve kadim öğretilere göre “ölmeden önce ölmek” esaretimizin bitişidir. Ben bu terimlerin hepsini “zihinsel özgürleşme” başlığı altında topluyorum. Yalnız bu, bir anda olacak bir şey değil; kendine vereceğin destekle yavaş yavaş inşa edilecek oluşumsal bir süreçtir. Belki de bir keşif. Bunun için ilk adım, içindeki sesleri fark etmek ve gözlemlemektir.Karmaşaya, acıya, üzüntüye hayır demek yerine varlığının farkındayım diyebilmektir. 

Sonrasında ise seni kendin olma cesaretine doğru ilerletecek yeni sesler oluşturmak ve minik eylemlerde bulunmaktır.

Dönüşüm

Evet, aklımızdan geçen bazı düşünceler oluşumuzu, halimizi düşürür. Hatta bu düşüncelere fazlaca gerçeklik vermek bizlerde ızdırap bile yaratabilir.

Peki, bu düşüncelerinizi hiç sorguladınız mı? Çok başarılı birini gördünüz ve kendinizi kıyasladınız. Elinizde bir çıktı: “Ben bunu başaramam.” Gerçekten mi? Yetersiz olduğunuza emin misiniz?

Bunlar için gerçekçi adımlar atmadan zihniniz, sizin yerinize belki de önceki deneyimlerinize bakarak karar veriyor. Siz onlara inandığınız için çoğu zaman sorgulamıyorsunuz. Tabii ki hiç kimse başarısız, yetersiz, değersiz olmak istemez. Dolayısıyla içimizden geçmekte olan bu düşünceleri çoğu zaman reddederiz. Kaçıp görmezden gelebiliriz. Bu tutumumuzsa içsel çatışmayı, yani kendimizle olan savaşı maalesef ki büyütür. 

Ayrıca aklınızdan her gün geçen bu düşüncelere gerçeklik vermeye devam ettiğinizde, evet, başarısız ve yetersiz birine dönüşme olasılığınız da artar.

Öyleyse ne zaman ki bu düşüncelere inanmayı bırakır ve de onların bir düşünceden ibaret olduğunu idrak edip nötr bir alandan bakmaya, yani fark etmeye başlarsak; kendimizi seçebilirsek, sorgulamak için gerekli boşluk da açılmış olur.

Yeni kimliğinizin inşası da bu boşlukla beraber başlamaya yüz tutmuştur. Sizi esir eden bu düşünceye artık sadece bakıyorsunuzdur. Bu sayede o, sizi kimyasal olarak da etkileyemeyecek kadar uzaklaşmıştır. Yani mutsuzluk, umutsuzluk, kaygı, korku gibi düşünceler ve hissiyatlarla mesafeniz açılmıştır. Onların esiri olmak yerine onlara bilinçli bakışlar atıp yeni seçimlerinize de göz kırpar duruma gelmişsinizdir.

Aslında bu yeni inşa sürecinde en önemli yardımcınız soru sormaktır. Konumuz başarısızlıksa şayet:

Başarısızlığıma nasıl bir bilinç getirebilirim?

Bu dönüşümü gerçekleştirmek için şu an hangi minik adımı atmalıyım?

Kendime bu konuda nasıl bir destek verebilir ve kimden destek alabilirim?

Dönüşüm asla kendine söylediğin olumlama cümleleri ile gerçekleşmeyecektir. Çünkü yaşamın senden istediği en önemli şey, kendine dürüst olup gerekirse en zayıf yönlerinle de yüzleşip ardından o adımı atmaktır.

Ya da başka bir deyişle, bilinçdışınla temasa geçtiğin ve kendini anlayabildiğin için senin sistemin sana yanıt vermeye başlamıştır ve artık sana yardımcıdır. Kendini yönlendirebilir duruma gelmişsindir. Nöroplastisite sayesinde adımların, yeni bir “sen” yazmaya başlamıştır bile. Dolayısıyla eski kalıplar kırılır; özsaygın ve özgüveninde, bir nevi duygu ve düşüncelerinde değişim ve dönüşümler başlar. Senin de kendine karşı geliştirmiş olduğun algın kırılır. Bir yerde psikolojik evrenimizi de bükmüş oluruz. Bu sayede dış dünya gerçekliğimiz de yeni algımıza göre şekillenir. 

Bizler hepimiz insan olma adayıyız. Son nefesimize kadar olma halimiz devam edecektir. Bazen bazı şeylerin de üstesinden gelemeyeceğiz. Ve evet, bunu şu anda yapmak zorunda değilim ya da bu meseleyi hayata bırakıyorum diyebilmeliyiz. Çünkü çaresizlik de insanın en temel parçalarından biridir.

Hayata karşı bazen korkularımızın üzerine giden inatçı bir keçi, bazen adım adım yürümeye alan açan bir bilge, bazense kendi yaralarını sarabilen bir şifacı olabiliriz. Ne zaman hangisi olacağını seçmen yeterli. Unutma, hepsi sende mevcut.

Keskin sınırlardan arınmış, esnek, “an” ın enerjisini yakalayan insan çoğu zaman hangi düşünceyi seçeceğine bile karar verebilir. Artık zihnine hükmedebilir. Kendini ifade edip kendini gerçekleştirilebilir. 

Sana bir soru bırakarak yazımı bitiriyorum:

Sen hala geçmiş tepkilerin mi olmak istersin, yoksa içindeki yeni seslerle tepkilerini seçen, kendine yar olan dönüşmüş bir yetişkin mi?

İlginizi çekebilir: Durabilmenin farkındalığı ve yaşamın akışı

Kaynak

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!