Gelisiyorum.com | Blog

Boş Zamanlarda Hissedilen Suçluluk Duygusu

29.04.2023
326
Boş Zamanlarda Hissedilen Suçluluk Duygusu

Boş Zamanlarda Neden Kendimizi Suçlu Hissederiz? 

Hayatın ritminin hiç olmadığı kadar hızlandığı günümüzde, zamanın nasıl kullanılacağı sorusu giderek daha çok önem kazanıyor. Yapılması gerekenleri ve onlara ayıracağımız zamanı planlamak, bazen o şeylerin kendisini yapmaktan daha çok enerji talep edebiliyor. Günün sonunda kendimizi, yarım kalmış işler, yetişilmesi gereken seminerler, alınması gereken sertifikalar, gidilmesi gereken kurslar arasında kaybolmuş bulabiliyoruz. Pandemi döneminde ise bazılarımız için bu yoğunluk, bilgisayar karşısında da olsa devam ediyor veya daha da arttı. Dahası içinde bulunduğumuz yoğun temponun sonucunda, normalde keyifli olabilecek bir arkadaş buluşmasına, bir sportif faaliyete ya da tadını çıkararak yapabileceğimiz bir pazar kahvaltısına ayırdığımız zaman için bile kendimizi kötü hissedebiliyoruz. Yapılması gereken işler kenarda birikirken, boş zaman aktivitelerine vakit ayırma fikri dahi kendimizi suçlu hissetmemize neden olabiliyor. 

Çalışma ve dinlenme dengesi bozulduğunda ise hem kendimizi daha yorgun hissedebiliyoruz hem de yaptığımız işlerin verimi hedeflediğimizin aksine düşebiliyor. Oysa ki yapılması gereken işlerin yanında dinlenmeye ve keyif aldığımız aktivitelere de yeterli zamanı ayırmak, çalışmaya devam edebilmek için gerekli enerjiyi ve motivasyonu toplayabilmemize yardım eder. Ayrıca zaman dengesini oluşturabilmek, hayatımızın kontrolünün uzayıp giden yapılacaklar listelerinde değil; kendimizde olduğunu fark etmemize  ve benlik saygımıza katkıda bulunabilir.

Peki Neden Dinlenmeyi Göz Ardı Edebiliyoruz?

İster koltukta hiçbir şey yapmadan öylece uzanmak olsun ister sevdiğimiz bir sporda ter dökmek ya da ister bir hafta sonu tatili olsun ister balkondaki çiçeklerle ilgilenmek; dinlenmek veya keyif aldığımız bir şeyle ilgilenmek bazen bize ‘‘zaman kaybı’’ gibi görünebiliyor. Yukarıda da bahsedilen yoğun hayat temposu karşısında yeterli zamanımız olmadığını hissettiğimizde, vaktimizi boş zaman etkinlikleriyle verimsiz bir şekilde değerlendirdiğimizi düşünebiliyor ve kaygı duyabiliyoruz. 

Çalışmanın kültürel olarak arzu edilir olması söz konusu kaygıyı besleyen faktörlerden bir diğeri olabilir. Etrafımızdaki insanların kısa bir süreye nasıl daha çok iş sığdırılabileceğine yönelik tavsiyeleriyle ya da bununla ilgili kişisel gelişim kitaplarıyla ve videolarla sık sık karşılaşabiliyoruz. Meşgul olmak veya iş yerinde saatlerce mesaiye kalmak ‘‘önemli’’ bir iş yapmış olmanın göstergesi olarak kabul görürken; kendine biraz vakit ayırmak, sosyal çevre tarafından “sorumluluktan kaçış” olarak değerlendirilebiliyor. Bu durumu içselleştirerek; yapılması gereken işlerle durup dinlenmeksizin ilgilenmeyi, güçlülük ve dayanıklılık ifadesi olarak düşünüp; aksini ise “tembellik” veya “zayıflık” olarak değerlendirebiliyoruz.

Bunun yanı sıra, telefon ve bilgisayarlardan maruz kaldığımız bildirimler bizi sürekli olarak bir işle ilgilenme baskısı altına alabiliyor. Özellikle sosyal medya üzerinden başka insanların başarılarıyla kıyaslama yapmak da zaman kullanımıyla ilgili kaygılarımızı güçlendirebiliyor. Diğer insanların hayatlarının olumlu taraflarını yansıtan ve kazandıkları ödülleri, mezun oldukları okulları veya yeni projelerini gösteren paylaşımları karşısında zamanımızı verimli bir şekilde değerlendiremediğimizi ve hayatı geriden takip ettiğimizi düşünebiliyoruz. Aradaki açık olarak gördüğümüz mesafeyi kapatabilmek için daha çok çalışmamız gerektiğine yönelik bir baskı hissedebiliyoruz.

Dinlenme Zamanlarımızı Azaltmak Hedeflerimizi Olumsuz Etkileyebilir

Sebepleri değişse de çalışmaya veya meşgul olmaya atfettiğimiz önem ile dinlenme davranışımız arasında bilişsel bir uyumsuzluk oluşabilir ve kendimizi suçlu hissedebiliriz. Tıpkı fazla sayıda tatlı tükettiğimizde, bunun sağlıksız olduğunu bilmekten dolayı yaşadığımız uyumsuzlukta olduğu gibi; burada da inanç ve davranışımız arasındaki bizi rahatsız eden bu tutarsızlığı değiştirmek isteriz. Çözüm olarak da tatlıyı azaltmak gibi, dinlenme zamanlarımızı da azaltmayı deneriz. Fakat kısa vadede çözüm gibi görünen bu tutum daha büyük problemlere yol açabilir. 

Reklam

Vücudumuzda salgılanan doğal bir kimyasal madde olan dopamin, keyif aldığımız anlarda beynimizdeki prefrontal korteks tarafından salgılanır. Eksikliğinde ise dikkat ve konsantrasyonda azalma, motivasyon kaybı, problem çözme becerisinde zayıflık ve uykusuzluk gibi olumsuz sonuçlar meydana gelebilmektedir. Yani ister hareketsiz, ister daha aktif bir şekilde gerçekleştirelim, zevk aldığımız aktivitelere ait zamanı azalttığımızda hem rahatlama ve yenilenme ihtiyacımızı karşılayamıyoruz hem de odaklandığımız işe yönelik becerilerimiz zayıflamış oluyor. Dolayısıyla hedeflediğimiz işler için dinlenmeye ve keyif alacağımız şeylere de vakit ayırmamız faydalı olabilir.

Ayrıca yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı verimliliğimiz düşeceği için yetişmeyen işlerin sayısı da artabilir. İhtiyacımız olan rahatlamayı elde edemediğimiz için stres seviyemiz artabilir ve işleri erteleme eğilimine girebiliriz. Giderek biriken işler bir kısır döngüye sebep olabilir ve bu durum hem psikolojimizi hem de işin kendisini olumsuz etkileyebilir.

Çalışma ve Dinlenme Dengesini Nasıl Sağlayabiliriz?

  • Dengeyi oluşturabilmek için işe yaptığımız şeyleri ve çabalarımızı takdir ederek başlayabiliriz. Üstesinden geldiğimiz şeyleri ve bu süreçte öğrendiklerimizi hatırlamak, en az ileride yapmayı planladığımız işler kadar önemlidir. Üretkenlik, süreç boyunca öğrendiğimiz şeylerden ve engelleri aştıkça kazandığımız güven duygusundan beslenir.
  • Hayatımızın bizim için önemli alanlarını belirleyebiliriz. Onlar için gerekli zaman ve çaba harcarken; zor da olsa vazgeçmemiz gereken alanları da tespit edebiliriz. Örneğin; aynı anda hem yüksek lisans yapmak hem de yoğun tempolu iş seyahatlerine devam etmek yerine bunlardan birini seçmek, o alanda derinleşmemize ve dinlenmek için de zaman ayırabilmemize olanak sağlayabilir.
  • Zamanı planlarken basit bir tablo oluşturmak çalışma ve dinlenme zamanı arasındaki dengeyi gözetmemize yardımcı olabilir:
 AcilAcil Değil
Önemli                 1                  2
Önemli Değil                3                  4

Tabloda 1. boşluğa yazdığımız işler kısa bir süre içinde tamamlamamız gereken işleri kapsamaktadır. Örneğin o hafta teslim edilmesi gereken raporlar veya evde meydana gelen bir tesisat sorunu bu kategoriye dahil edilebilir.

2. boşluğa ise önemli bulduğumuz; fakat bir süre kısıtlaması olmayan şeyleri yazabiliriz. Yabancı dilini geliştirmek veya bir ülkeye seyahat etmek bu kategori için örnek verilebilir. Apartman toplantıları veya gelen e-postaları yazabileceğimiz 3. boşluk hemen yapılması istenen; ama bizim için çok da önemli olmayan işleri ifade eder.

4. boşluk da ne zaman ne de önem açısından bir zorunluluk taşımayan; fakat hobilerimiz gibi zevk aldığımız şeyler için ayrılmıştır. Tablo oluşturmak yapılması gereken işler arttığında ve önümüzü görmek zorlaştığında programlama işini basitleştirmeye imkan sağlayabilir. Önemli olan 1. boşluktaki şeyleri yapmaya çalışırken 2. ve 4. kısımları da ihmal etmemektir.

  • Zaman planlamasını kolaylaştıran bir diğer teknik de yapılacak işleri ve dinlenme zamanlarını belirlemeye dayanır. Buna göre, yapılması gereken işler belirlendikten sonra ne kadar sürede bir mola verileceği ve bu molanın süreleri planlanır. Molalar da ne yapılacağı ise serbest bırakılır. Diyelim bir bitirme projesine hazırlanıyoruz ve bu projeyi bir ay içerisinde her gün beşer saat çalışarak sonlandırmayı hedefliyoruz. Söz konusu tekniği kullanarak gün içerisinde hangi zaman diliminde çalışacağımız ve ne kadar sürede bir mola vereceğimizi planlayabiliriz. Kalan zamanları da keyif aldığımız şeyler için serbest bırakabiliriz.
  • Tüm bu teknikleri uygularken, dinlenme vakitlerini birer görev gibi değil de yaşamın temel ve gerekli bir parçası olarak görmek en iyi yöntem olabilir. Boş zamanlarımızı bir zorunluluktan kaynaklanmayan ve bize keyif veren şeyler için bir fırsat olarak görebiliriz. Ayrıca deneyimlerimiz ve çevremizde olup bitenleri düşünmek ve anlayabilmek için de bir imkan elde etmiş oluruz. Bunu, tıpkı bir öyküyü bitirdikten sonra hemen başka bir kitaba başlamak yerine okuduğumuz şeyi özümsemek için biraz durup düşünmeye benzetebiliriz.

Kaynak: Yaşantı Psikoloji

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Gelisiyorum.com | Görsel Eğitim Akademisi!